“Tanıdıkça seversin oğlum” yazmıştı babam zarfın içinde nişan yüzüğümü askere postaladığında. Artık üstüne çarpı attığım son günler yaklaşıyordu. Memlekete dönünce neler yapacağımın hayallerini kurarken elimde tuttuğum nişan yüzüğüm ve bir mektupla sandalyeye oturdum. Katladığım mektubu tekrar yavaşça açtım. Bir de tane tane okuyayım diye düşündüm. İlk heyecanla hızlıca okumuştum ve zihnimde yankılanan tek cümle buydu işte.
Tekrardan okudum tüm yazdıklarını babamın. Sayılan sevilen bir katipti babam memlekette, hitabeti kuvvetli, yazısı özenliydi. Dokuz çocuğundan sadece bir tanesiydim. Hepimizi koruyup kollamaya çalıştığı, yetiştirmek için çaba sarfettiğini gençlikte çok anlamamışım. Şimdi dönüp bakınca anlıyor insan o zor şartlarda tüm bunları yapmak… Şimdi rahmet okuduğum babama o zamanlar içten içe çok kızmıştım. Çünkü her delikanlı gibi benim de memlekette vardı bir sevdiğim. Dönünce babama söyleyecek, onu gidip isteyecek sonra da mutlu mesut yaşayacaktık. İki oğlan iki kızımız olur diye hayal ediyordum. Ama babam benim yerime hakkımda hayırlı olacağını düşündüğü birini uygun görmüştüm bana, hala kızım Hatice. Hatice’yi az çok tanırdım, kendi halinde, edepli, ailesinin yanında bir genç kızdı. Benim hayallerimi süsleyen Neriman’ın ise masmavi gözleri vardı… Kızlarımın gözleri de deniz gibi olur sanıyordum.
Babama karşı gelmek bir yana, fikrimizi söylemeye bile çekinirdik. Bu korku değil, saygıydı. Evin büyükleri, dokuz tane çocuk, yavaş yavaş evlenenlerle eve gelen yeni gelinler… Tüm bunlarla başa çıkabilen bir liderdi gözümde babam. İnsanın yanlışını doğru şekilde öğretirdi. Karşıdakinin halinden anlayarak, onun hatasını anlamasını son derece müşfik bir şekilde bekleyerek, anlamazsa tatlı dille uyararak… İyi bir lider, iyi bir otoriteydi.
Peki ama ya Neriman ne olacaktı? Neriman’ın olanlardan haberi yoktu. Belki de evlendi gitti başka memlekete. Tam on sekiz ay olmuş askere geleli, haberim bile yoktu. Babam benim için uygun gördüyse mutlaka benim için daha hayırlıdır diyerek mektubu katladım, yüzükle beraber zarfa koydum. Artık Hatice’nin nişanlısı Mehmet’tim.
İnsan tanıdıkça sever, sevdikçe yaklaşır, yaklaştıkça birleşir, bütünleşir. Tıpkı bir mıknatısın iki ucu gibi… İşte bu yüzden bu dünyada neye doğru yaklaştığımız çok önemli. Seni tamamlayacak olana mı, ayrıştıracak olana mı? Seni doğruya yönlendirene mi yanlışa yönlendirene mi? Seni aşağıya çeken mi yukarıya çeken mi? İnsanın bütün seçimleri bunun üzerine olmalı, yaklaştıkça çiçekler açtırana…
☺️👏
YanıtlaSilAynı yönde birleşmek en keyiflisi 💐
YanıtlaSilBu hayatta neye yaklaştığımız çok önemli...birbirini tamalayabilen, yükseltebilen iyi gelenlerle birlikte yol almak bu hayatta ne güzel bir konfor...bir de tabi insanlara iyi gelen, yükseltebilen tamamlayanlardan olabilmek ümidiyle...
YanıtlaSilSeni tamamlayacak olana mı, ayrıştıracak olana mı? Seni doğruya yönlendirene mi yanlışa yönlendirene mi?
YanıtlaSilAynı yönde olanlar muhakkak birleşir...
YanıtlaSilHakikaten eşler karşılıklı ihtiyaç giderdikçe ve aynı hedefe yürüdükçe muhabbet çoğalıyor ;)
YanıtlaSilİlişkilerde mesele aynı evde olmak değil, aynı yönde olmak. Zıt yöne bakan ve giden iki insan nasıl olur da aynı yolda birleşebilirler ki? Kaleminize sağlık...
YanıtlaSil