Güneşin tepede olduğu sıcacık bir yaz günüydü…
Yüksek bir sesle yankılandı; "Nasıl bilirdiniz?"
"İyi bilirdik…" dedi insanlar hep bir ağızdan…
Alnından akan tere rağmen tüyleri diken diken oldu Mehmet’in…
İçinde bir soğukluk, üşüdüğünü hissetti…
Neydi onu bu kadar etkileyen?
Amcasının ölümümü mü?
Cümleyi içinden tekrar etti;
Nasıl bilirdiniz?
Nasıl bilinmek isterdiniz?
O gün aklının bir köşesinde hep bu cümleleri düşündü…
İnsanlar ayrılırken son sahnesinde nasılsa öyle kalıyordu sanki akılda…
Herkes onun son günlerinde ne kadar ferah, ne kadar tebessümlü olduğunu konuşuyordu…
Doğaya baktığımızda her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu olduğunu görürüz…
Her birleşmenin bir ayrılığı olduğu gibi…
Bir ağaç nasıl yaprak açıyorsa, öyle de yapraklarını döküyor…
Yaşamına son verirken;
Öyle mi güzel ölünür…
Bakıyorsun ayrılırken bile başka bir güzel…
Başka bir renk, başka bir doku…
Yahu bu kadar mı güzel veda edilir?
Öyle özenli, öyle lezzetli…
Bu kadar mı güzel son verilir?
Peki ya insan?
Nasıl bilinmek isterdin diye sorduğunda kim olumsuz bir şey söylemiş ki?
Başarılı,
Güler yüzlü,
İyi kalpli,
Cömert,
Sevgi dolu,
Ahlaklı...
İnsanlar bir işin başında nasıl göründüklerine verdikleri önemi, çoğu zaman sonunda vermemeyi tercih ederler.
İlk iş görüşmesinde son derece özenli, istekli ve çok iş görürken… İşten ayrıldığı gün masasını dağınık bırakıp giderken…
Pikniğin her detayında keyif alacağı ölçüde organize edip, pikniğin sonunda ortamı dağıtıp ayrılırken…
O kız ona evet desin diye her türlü kibarlığı yapan adam ayrılırken her türlü hakareti ederken…
Kendi sahnesini kirlettiğini fark etmemişti insan...
Artık hiçbir çıkarının olmadığı o noktada güzelliklerle ayrılmak… Tıpkı her haliyle güzel o sararmış yaprak gibi…
Güzel veda et, güzel bitir…
Ya da her neyse; nasıl bilinmek istiyorsan öyle bitir…
0 comments:
Yorum Gönder