
İnsanların birçoğu hayatı boyunca "Ama neden ben?" diye söylenir durur. Yaptıklarının kendisi ile alakalı olduğunu kabul etmekte zorlanır. Nesrin’de bu insanlardan biriydi. Öyle bir dönemdeydi ki artık nefes alamıyorum diye kriz geçirmiş, evde ki bütün eşyaları birbirine katmış, mutfakta ki tabakları kırıp dökmüştü. Yine de sorusuna bir cevap bulamıyordu. "Ama neden ben?!!!" diye çığlık atmak da onu sakinleştirmiyordu.
Onun istekleri de diğer insanlardan farklı değildi ki; o da mutlu olmak, gezmek, dolaşmak, rahat yaşamak istiyordu. O mekana da sırf bu nedenle gitmişti. Arkadaşları ile birbirine söz vermişlerdi. On sekiz yaşına girince kutlamayı bir bar da yapacak, eğleneceklerdi. Artık reşittiler. Özgürlüğün tadına varmalıyız dediler. Nesrin daha önce hiç böyle ortamlara gitmemiş, ortamdaki içecekleri tatmamıştı. Ama merak da etmiyor değildi hani. Nasıl bir yer? İnsanlar, nasıl eğleniyor acaba? Ali, bu konu da arkadaşlarına göre daha tecrübeli idi. Ballandıra ballandıra anlatıyordu; "Kızım bir kere geldik dünyaya. Gezip, tozmak, eğlenmek bizim de hakkımız." Arkadaş gurubunda herkes bu konuda birbirini gazlardı. Ve beklenen o gün geldi. Doğum gününü kutlamak için Ali, bir mekanda yer ayarladı. Nesrin ortamı çok merak ediyordu ama biraz da tedirgindi. İçinden bir ses "Gitmesek mi acaba?" diyordu. Tedirginliğini Zeynep’e söyleyince, "Kızım ödlek misin sen ya? Alt tarafı gidip bir şeyler içeceğiz, eğleneceğiz ne var ki bunda." dedi Zeynep. Nesrin de arkadaşlarına uydu.
Evet o gün başlamıştı aslında her şey. "Ne var ki bunda?" diye olayı basitleştirdiğinin kendisi de acı tecrübelerle anlamıştı. Her şeyin başlangıcı önemsemediği bu soru idi, ne var ki bunda? Ama henüz yaşadıklarının, yaptıklarından dolayı olduğunu kendi de kabul edemiyordu. Şu anki istemediği, isyan ettiği yaşantısının başlangıç noktası orasıydı. Bir kereden bir şey olmaz dediği yerde başlamıştı çöküşü. O karanlık, izbe, dumanlı, gürültülü yerde… Şimdi keşkeler fayda vermiyordu. Önce bir tadına bakayayım dedi. Acı da bir şeydi, hiç de hoş değildi ama ilk yudumu aldığında arkadaşlarının "Ooooo aramıza hoş geldin" demeleri de hoşuna gitmişti. Kendine o an için saçma sapan bir özgüven hissi geldi. "Bak ben de yapabiliyorum ne var ki bunda?"
Sonraki günlerde başka başka ortamları da merak etti… Başka başka içeceklerle, başka başka insanlarla tanıştı… Her gelen bir şeyler götürdü Nesrin’den, her içtiği onu daha da bozdu. Şimdi yaşı otuzdu ama hayatındaki bütün hazlarını tüketmiş, hiçbir şeyden mutlu olamayan, krizler geçiren bir insana dönüşmüştü. Aslında kendi de memnun değildi, bu hayattan ama düzeltmek için her adım attığında kendini başladığı nokta da buluyordu. Nesrin basit bir soru gibi görünen bir cümleyi önemsemediğinden uçurumun kenarına yaklaşmıştı henüz on sekiz yaşındayken.
Aslında insanların başlarına gelenler, yaşları ile alakalı değildir. İnsan gerçeği; doğruyu yanlışı bilir ama önemsemez, sakınmaz. Merakını yanlış yere yerleştirir. Ne var ki bunda? Bir kereden bir şey olmaz ki der. Oysa her başlangıç bir adımla başlar. Adımlar bizi yaşayacağımız iyi ya da kötü olaylara yaklaştırır. Sonra da keşke o kişi ile tanışmasaydım, keşke gitmeseydim, keşke denemeseydim der. İnsan aslında "Ama neden ben?" sorusunun cevabını da bilir. Her şeyin kendi ile alakalı olduğunu anlar sadece itiraf edemez. Başkalarını suçlamak en kolay yoldur.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; bu hayatta hiçbir şey başı boş yaratılmış değildir. İnsan toparlanmak istiyorsa hayatının sorumluluğunu eline almalıdır. Önce insan olduğunu, hata yaptığını kabul etmelidir. Toparlanmak için gerekli bedelleri ödemeye razı olmalıdır. İnsan bir günde bozulmadığı gibi, bir günde de toparlanamaz. Yönünü doğru olana çevirmeli; amaçlarını, hedeflerini ona göre belirlemelidir. Toparlanmak için; kararlı olmak, sabretmek, doğru bedelleri ödemek gerekir.
Düşünmeyi unuttuğumuz bu döneme iyi bir hatırlatma olmuş…
YanıtlaSilRABBimiz bizlere dününe göre daha çok toparlananlardan olabilmeyi nasip eyle
YanıtlaSilNeden ben?... Her şey insanın kendi yapıp ettikleriyle alakalıydı oysa. İnsanın basiti küçümsemesi en büyük yanılgılarından. Bu güzel yazı için teşekkürler...
YanıtlaSilToparlanabilmek için önce gerçekten dağılmak gerekir… İnsan hata yapar, tükenir, kırılır, yorulur.. Ama yeniden ayağa kalkmayı becerebilmeli. O bitmeyen umut her daim içimizde… Dağıldıysak elbet yeniden toparlanırız.. Ne var ki bunda?..
YanıtlaSilAh insan... Bir bilse sakınınca neler olabileceğini...
YanıtlaSilKimisi daha yola girerken adımını hesaplamayı başarır, kimisi yarı yolda, kimiside sonunda...keşke insan ilk adımında anlayabilse ve sakınması gereken yerden sakınabilse...kaleminize sağlık...🌸
YanıtlaSil