
-Tam yirmi dokuz gün oruç tuttum biliyor musun?
-Öyle şey mi olur canım... İnsan o kadar gün aç mı kalırmış?
-Yoo aç kalmadım ki hiç ben, sahur yaptım iftar yaptım yedim... Sadece gündüzleri yemedim ve su içmedim...
-İyi de kendine eziyet etmiş olmadın mı?
-Yoo ALLAH kuluna eziyet eder mi hiç? Oruç tutmak farz… Eziyet olsa farz olarak verilmezdi insana… Hem bak arife günü bugün... Ramazan ayı geldi geçti bile... Yarın bayram... "İnsanın bayramı arifeden belli olur" der hep babaannem...
Kendi aralarında konuşmalarını duydu Neslihan, oğlu Ahmet ile yazlıkçı komşularının oğlu Uğurcan’ın. Ahmet'in ramazan ayında tuttuğu orucu gururla anlatması mutlu etmişti onu. Kendi çocukluğu geldi aklına. Sahura kalkmak için geceden pazarlık yapardı annesiyle... Uyandırmadıkları zaman kızardı annesine ve ablasına. Oruç tuttukça kendine güveni gelirdi, başarısına başarı eklemiş hissederdi kendini. Şimdi oğlu aynı başarıyı yaşamıştı. Ahmet'in tek sıkıntısı sokakta insanların yediği şeyleri gördükçe canı istiyor her gün eve abur cubur poşetleriyle geliyordu... İftarda karnı doyunca da onları yemek istemiyordu... Böyle böyle geçmişti günler. Bu arife günü son tuttuğu oruçtu ve yarın ki bayram namazı telaşı sarmıştı şimdiden onu... Uğurcan’a teklifte bulundu;
-Biz babamla sabah namaza gideceğiz gelmek ister misin?
-Ben daha önce namaz kılmadım ki!
-Olsun, bayram namazı çok uzun sürmüyor, çok zorlanmazsın hem ilk namazını bayram sabahı kılmış olursun...
Uğurcan bugüne kadar bilmediği bir şeyi nasıl yapacağını düşünmeye başladı... Aslında Ahmet'in ona bu teklifi hoşuna da gitmişti...
-Olabilir aslında...
-Anlaştık, o zaman bugün de gel seninle vefat etmiş olan büyüklerimizi ziyarete gidelim...
Uğurcan adeta Ahmet’in rüzgarına kapılmış gibiydi. Kendisinin bildiği, öğrendiği adetler değildi bunlar ama Ahmet’in yaptıkları ona çok ilginç geliyordu... Ahmet'te öğrenmesi için ona detaylıca anlatıyordu. Birlikte Ahmet’in dedesinin, halasının mezarlarını ziyaret ettiler. Orada bir kaç yaşlıya çiçeklere su taşımak için yardım ettiler. İnsanların ettiği teşekkürler ikisini de çok mutlu etti... Böylelikle akşam oluverdi, sabah bayram namazı için buluşmaya sözleştiler... Ahmet’in bayram heyecanı daha yüksekti bu sefer. Babasıyla bayram namazlarına gitmek onun için paha biçilmez bir şeydi. Bir de bugün arkadaşı Uğurcan’a destek verecek olmak bugünü daha da anlamlı kılmıştı... Aslında Uğurcan'ın kendisinin bile farkında olmadığı büyük bir eksikliğini, bir ihtiyacını karşılayacaktı...

Ve bayram sabahı...
Ahmet ve babası Uğurcan'ı da alarak camiye gittiler. Uğurcan da ki heyecan Ahmet'ten daha fazlaydı... Namaz sonunda herkesin birbiriyle bayramlaşması ile başladı bayram... En son bir amcanın elini öptüler... Gençleri toplamıştı yanına... Nasihate başladı amca;
"Nerede o eski bayramlar değil de, nerede o eski günler diyeceğim sizlere... Neden mi? Eskiden herkes ilişki halindeydi... Birbirinin ihtiyacını giderirdi. Büyük büyük bayram sofraları kurulurdu bahçelerde... Küçüğünden büyüğüne herkes sıra sıra dizilir, bayramlaşırdı. Herkesin gözleri parlar, yüzündeki tebessüm artardı... Bayramda büyükleri ziyaret etmek bir ihtiyaç karşılamaktır aslında... Hem gençler, hem yaşlılar için... Şimdilerde gençlerin çoğu, bunun farkında değiller maalesef... Siz siz olun, akraba ziyaretlerinizi ihmal etmeyin... Onların ihtiyaçlarını giderin evladım... Çünkü bu hayatta ihtiyaç giderenin, ihtiyacı giderilir..."
Uğurcan amcayı dinlerken bir yandan hüzünlü gözleriyle Ahmet'e teşekkür etti... Sadece iki gün içinde ne kadar çok desteği olmuştu Ahmet'in Uğurcan'a... Bu bayram ikisi içinde başka bir bayramdı...