
Akşam yemeği için mutfaktan güzel kokular geliyordu. “Mis gibi koku acaba annem ne pişirdi?” diye geçirdi içinden... “Umarım o sebze yemeklerinden yapmamıştır, köfte tavuk olsa ne güzel olurdu.”
Okuldan gelmiş günün yorgunluğunu atıyordu Kağan. Yatağına uzanmış internetten alacağı ayakkabının modellerine bakıyordu. “Haftaya kulüp maçları başlayacak. Güzel bir kramponla sahaya çıkmam lazım.” diye düşündü. “Bu akşam ailemi yemekte krampon almaya ikna etmeliyim.” Annesinin sesi ile o kaybolduğu dünyadan çıktı. “Kağan, hadi yavrum yemek hazır.”
"Tam da güzel bir video izliyordum ya şimdi sırası mı?" diyerek yerinden kalktı. Mutfağa geldi yemekler hiç de hayalini kurduğu gibi değildi. “Ben yemek yemeyeceğim, bu yemeklerin hayalini kurmamıştım. Dışarıdan yemek istiyorum. Hep aynı şeyleri yapıyorsun zaten anne!”
“Hayır! Oturmalısın ve bizimle birlikte masada ne varsa onu yemelisin.” cevabını aldı annesinden. Zoraki oturdu, kaşığın ucuyla yemeklerden bir iki tane yiyormuş gibi yaptı. Sonrasında "dışarıdan çiğ köfte yerim ne olacak, annemi ikna ederim.” diye düşündü. Bu arada da alacağı kramponun muhabbetini açtı.
“Baba, biliyorsun haftaya bizim maçlar başlıyor. Yeni bir tane krampon beğendim onu alabilir miyiz?”
“Olmaz oğlum, bir tane kramponun var, ayak numaran da sürekli büyüyor. İkinciye falan gerek yok o küçüldüğünde alırız. Hem o kadar israf etmeyelim, başka yerlerde Müslüman çocukların ayaklarında hiç ayakkabı yok onları bir düşün istersen.”
“Ama Ahmet’in üç tane kramponu var baba.”
“Olabilir, güzel günlerde kullansın ama bizim ölçümüz Ahmet değil.”
Kağan, oflaya oflaya odaya gitti. Çok mutsuzdu, hiçbir şey istediği gibi gitmiyordu. Hayattan keyif alamadığını düşündü. Odasında mutsuzluğun içine gömülürken babası içeriden seslendi.
“Saat sekizde herkesi salonda bekliyorum!”
Artık salonda oturabilmek için haber vermek gerekiyordu. Çünkü herkes tek kişilik dünyalarında, başka dünyaları izliyor ve mutsuzluğunu kat kat artırıyordu. Saatinde herkes salonda toplandı. Bu da nereden çıktı şimdi? Babamın türlü türlü adetleri var der gibi herkes birbirine bakıyordu.
“Sevgili ailem; şimdi izleyeceğiniz videolar biraz önce izlediğiniz videolara benzemiyor. Bu videoları izledikten sonra biraz düşünelim derim.”
Televizyondan Filistin videoları akmaya başladı. Çocuklar sağa sola bakmaya başladılar. “Şimdi sırası mıydı neden rahatımızı bozuyorsun baba? Biz bu şekilde videolar görünce rahatsız oluyoruz, bir şey de yapamıyoruz.” Baba onları duymuyordu, videoları izlemeye başlamıştı bile.
Evin içinde oyun oynarken evi başına yıkılan çocuklar...
Yemek kuyruğunda elinde bir tas ile ayakları çıplak çocuklar...
Kaldıkları çadırın içerisine su girmiş uyumaya çalışan çocuklar...
Her şeye rağmen kaldığı kamplarda oyun oynamayı unutmamış çocuklar....
Annesini babasını evini kaybetmesine rağmen yanındaki arkadaşını teselli edecek güce sahip olan çocuklar...
Mahallesi yıkılmış evinin önünde gülümseyerek dans eden çocuklar...
Ayakları çıplak çocuklar...
Bir tane ekmek alabilmek için bir kilometre kuyruğa girmiş çocuklar...
Yağmur yağdığında su bulduğu için sevinen çocuklar...
Ölüme gülümseyerek giden babalar...
Evladını cennete gülümseyerek gönderen anneler...

Videolar bitti ve evde uzun bir sessizlik oldu. Uzunca bir süre hiç kimse konuşmadı... “Eğer gerçek mutluluğu bulmak istiyorsanız, gidin isteklerinizi ve ihtiyaçlarınızı yeniden gözden geçirin. İmkanlar insana zannettiği mutluluğu vermez." dedi Kağan’ın babası ve devam etti.
“Kardeşlerimiz bu kadar sıkıntıdayken biz bolluk içerisinde olmamalıyız. Onlar için bir şeyler yapmanın yollarını aramalıyız. Belki o zaman Filistin’deki her şeyini kaybetmesine rağmen tebessümünü kaybetmemiş anneler babalar çocukların mutluluğuna yetişebiliriz. Onlar mutluluk ne demek biliyorlar ama biz mutluluk kavramının dahaca gerçeğini de bilmiyoruz. O yüzden imkanlarımızı daha arttırmanın peşinde kalpler kırıyoruz. Onlar ise bu kadar imkansızlık içerisinde bize örnek olacak davranışlar sergiliyorlar. O Filistin halkı bize böyle güzel örnek olurken, haydi düşünün bakalım biz onlar için neler yapabiliriz?”
İnsan tükettikçe mutlu olacağını zanneder ya gerçek mutluk hakikaten tam da tersidir. İnsan var olan imkanlarıyla yetindiğinde mutlu olabiliyor ancak, ellerinize sağlık. 🌿
YanıtlaSilTüketim yarışına giriyoruz... Oysaki üretim yapmak için yarışa girmeliydik...
SilBabaya alkışlar👏👏 hem çocukları salonda toplayabilecek otoritesi var hem de sınır koyabiliyor, sanırım anneye biraz dikkat etmeli o zaman :) ah anneler ah bizler çocuklarımıza hayır demek ne kadar zor..Hayırlı evlat yetiştirmeye sebep oluşturmak duasıyla...
YanıtlaSilKaleminize sağlık🌷
YanıtlaSilAslında aile içinde de içimizdeki duyguları paylaşıp aynı acıları yaşamak aynı sevinçlere gülmek bizi aile yapan şey…
Yaşanılanları, gerçekle büyütemediğimiz çocuklarımızın gerçeği… teşekkürler
YanıtlaSilİmkanları arttıkça mutluluklarının artacağına inanmanın insanın en büyük yanılgılarından biri olduğunu anlatan kıymetli bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık :)
YanıtlaSilOnca şeye sahipken yüzü gelmeyenlerden üstüne bombalar yağarken de insanın mutlu olabileceğini öğreten güçlü ve mutlu Müslümanlar...
YanıtlaSilKuddüs halkı... 🤍
Elinize sağlık... 🪻
Gerçekten de mutluluk imkanla olsaydı, imkanı bol olan insanların yüzlerinin daha çok gülmesi gerekmez miydi? Ama bakıyoruz imkan arttıkça bir şeyler azalıyor.
YanıtlaSilİmkan ve mutluluk ters orantılı kaleminize sağlık güzel olmuş 🌱
YanıtlaSilNe diyim ki... Boğazımda bişeyler düğümlendi.. Gerçekten mutluluk imkanda değil...
YanıtlaSilKaleminize sağlık...İliklerimize kadar işleyen bir yazı olmuş
YanıtlaSilEn başta tüketimimizi azaltabiliriz. İnsan ancak tükettiğini azalttıkça ürettiğini arttırabilir…
YanıtlaSilGerçek mutluluk neydi? İnsan mutluluğu nerede aradı? Burnunun ucundayken…
YanıtlaSilPaylaşmak güzeldir...neşeyide..hüznüde..imkanıda..imkansızlığıda..bağları kuvvetlrndirir..bağ kurar..mesafe gözetmeden...kaleminize sağlık...
YanıtlaSilinsan mutlu olmak için tüm yapıp ettikleri,.
YanıtlaSilÇocukları büyütmek değil de yetiştirmek gerektiğini hatırlatan etkileyici bir yazı ellerinize sağlık
YanıtlaSilSunulan imkanlar, alınan kıyafetler, telefonlar, para harcanan onlarca gerekli olmayan şey… Hangisi mutluluk getirmişti ki zaten? Aksine, hep yetersiz kalmadı mı, hep daha fazlasını istemedik mi elimizdeki aslında fazlasıyla yetiyorken…
YanıtlaSilKağan'ın babasının dediği gibi sahip olduklarımiıza, ihtiyaçlarımıza ve isteklerimizi bir oturup düşünmeliyiz ara ara. insan unutan canlı. Kendimize hatırlatmalıyız ki bir silkelenelim....
YanıtlaSilTeşekkürler 🍃
İnsan kendi imkanlarını da kendi dizayn ediyor, kendi mutluluğunu da kendi dizayn ediyor.. Neye nasıl bakıyorsun ne kadarla ne kadar doyuyorsun.. Ve kıyasın ne...
YanıtlaSilYine ufku açan bir yazı olmuş, emeklerinize sağlık
Ahh “bitti” denmeden farkedenlerden ve Galip şekilde afiyetle ayrılanlardan olmayı diliyorum 🧡
YanıtlaSil, "Belki o zaman Filistin’deki her şeyini kaybetmesine rağmen tebessümünü kaybetmemiş anneler babalar çocukların mutluluğuna yetişebiliriz." çok güzel 🍉
YanıtlaSilBabanın ölçümüz Ahmet değil demesi çok çarbıcıydı. Hep imkanı fazla olanlarla kendimizi kıyaslıyoruz…
YanıtlaSilVe Filistin halkının acılarından değil de o imkansızlığın içinde sahip oldukları mutluluğa dikkat çekilmesi ne güzel bir ölçü biçimi…
Ölçü alacaksan her şartta mutlu olabilen insanları al…
Çok güzel kaleminize sağlık…
Babanın örnek davranışı çok etkileyici... kaleminize sağlık🌷
YanıtlaSilİnsan soyutta mutlu eden şeyleri yakalayamadığında somutta daha fazlasına ihtiyaç duyuyor hale geliyor. Bu bilinci çekirdek ailede yerleştirebilmek ne kadar güzel, hepimizin düşünmesi gereken detaylar...elinize sağlık 🕊️
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌸 İnsanın en büyük yanılgılarından biri.. İmkan artınca mutluluğu artacak zannetmek… Ve şu anda da Filistin bize bunun öyle olmadığını ispat ediyor
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSil