Sahi neydi insanın arayıp durduğu?
Herkesin bir şeylerin peşinden koştuğu,
Ne yapsa da dolduramadığı içindeki boşluğu,
Çabalasa da eksik olduğu...
İnsan gerçekten uzaklaştıkça eksik olmaya başlamıştı,
Göremedikçe gerçeği, kendine yabancılaşmıştı.
Gerçeğin yerini doldurmaya çalışan sahtelikler ise bir türlü olmamıştı
Oldurmaya çalışsa da insan sahteliği, özü biliyordu gerçeği,
İşte tam da bu yüzden ne kadar oldurmaya çalışsa da olmuyordu,
Olamıyordu tüm çabalar, onca arayışlar...
Böyle böyle insan eksildikçe eksiliyor, gerçekten uzaklaşıyor, tam olamıyordu.
Ancak insanın özü, ruhu, zihni, tüm parçaları gerçeği görüp tam olmak istiyordu,
Bu yüzden insan arıyordu da arıyordu, kaybettiğini bulmaya çalışıyordu.
Ne kadar çabalasa da kimse aradığını bulamıyor, hep eksik kalıyordu
Ta ki gerçeği duyuncaya kadar...
İnsan tanışınca bir kez gerçekle, artık gerçeği duymak istemekte,
“İşte aradığımı buldum!” dercesine tamamlandığını hissetmekte.
Peki, neydi gerçeği böyle üstün kılan?
Kendisine sahip olanı böylesine yüce yapan.
Aslında her şeyin özü değil miydi gerçek?
İnsanın zihnini rahatlatan, tüm parçaları tastamam yerine oturtan,
Bak aradığım işte bu dedirten “Gerçek!”
Gerçektir her zaman üstün olan, üstün olacak olan,
Kendisine sahip olanı güçlendiren, özüne döndürecek olan.
İnsan gerçeği arar da arar, ta ki buluncaya kadar,
Bulup tamamlanıncaya kadar.
Gerçeği bulan insan artık vazgeçemez ondan,
Artık arayışlar biter, boşluklar dolar, eksiklik hissi gider,
Tam olma hali kaplar her yeri, her şeyi,
Çünkü gerçektir tüm arayışların ta kendisi...
Kaleminize sağlık...gerçeğin değerini onu anlamanın önemini onunla yaşabilmenin kıymetini tekrar hatırlatan keyifli güzel bir yazı...❤️
YanıtlaSilGerçekle karşılaşmak, karşılaştığında da gerçeği tanıyan olmak... ne kıymetli...
YanıtlaSilMersi
YanıtlaSilGerçeği bulan insan artık vazgeçmez ondan...
YanıtlaSil