Gözlerini hafifçe aralayıp telefonuna uzandı. Ekranın ışığı gözlerini kamaştırınca yeniden kapattı gözlerini. “Neyse ki daha vaktim var...” diye düşündü Eray. Gerinerek yataktan kalktı, elini yüzünü yıkayıp doğruca mutfağa geçti. Kahve makinesini çalıştırdı. Bir yandan kahvesini yudumlarken televizyonu ve bilgisayarını açtı. Mağazaya gitmesine gerek yoktu; her şeyi ekran üzerinden takip ediyordu. Sabah haberlerindeki bir başlık dikkatini çekti; “Uçan arabalar piyasaya ne zaman sürülecek?” Kulağa hâlâ inanılmaz geliyordu ama sadece bir anlığına. Yirmi yıl önce bir telefonla mağaza yönetmek, satış yapmak, toplantıya katılmak da bir o kadar hayal gibiydi.
Bugün uyanır uyanmaz telefona uzanıyoruz. İş yerindeyken evdeki robot süpürgeyi çalıştırabiliyoruz. Başta hayranlık uyandıran her şey zamanla sıradanlaşıyor. Tıpkı bir arının peteği nasıl yaptığını sorgulamamamız gibi. Ya da bir ineğin süt vermesine, bir tavuğun yumurtlamasına şaşırmamamız gibi... Doğada her şey bir düzen içinde işliyor. Geceyi gündüz, kışı bahar takip ediyor. Güneş doğuyor, yapraklar dökülüp yeniden yeşeriyor. Sanki görünmez bir sistem var ve herkes görevini biliyor. Aksaklık yok, karmaşa yok. İnsan, bu düzene güveniyor. Gece başını yastığa koyarken sabahın geleceğini sorgulamıyor. Ateşe dokunursa yanacağını, suya girerse yüzebileceğini biliyor. Ve bu bilginin üzerine medeniyetler inşa ediyor.
Ama insan kendi hayatında, özellikle ilişkilerinde bu düzeni kurmakta zorlanıyor. Teknoloji gelişse de iletişim kolaylaşmıyor. Belki de en büyük eksik burada. İnsan, doğadaki kuralları kabul ediyor ama ilişkilerin de kendi kuralları olduğunu fark edemiyor.
Kahvesinden bir yudum daha aldı Eray. Aklına en yakın arkadaşı Ali geldi. Ali iyi niyetli, çalışkan biriydi ama ilişkilerinde sürekli aynı sorunları yaşıyordu. Kimseye “hayır” diyemiyor, bu yüzden hep zor durumda kalıyordu. Evliliğinde sorun çıkmasın diye susuyor, kızının her isteğine boyun eğiyordu. Oysa bazen “hayır” demek gerekirdi. Bu da bir tür düzendi, bir sınırdı. Tıpkı doğadaki kurallar gibi; ilişkilerin de bir ölçüsü olmalıydı. Demek ki evliliğin, ebeveynliğin, dostluğun da kendine özgü bir sistemi vardı. Ve bu sisteme uyulmadığında sorun kaçınılmazdı.
Bir arkadaşı geçen gün şöyle demişti Eray’a: “Hiçbir şey başıboş yaratılmamıştır. Hayatta tesadüf yoktur. Her şey bir düzen içinde gerçekleşir.”
O ana kadar bu sözün derinliğini tam anlamamıştı. Ta ki, önemli bir ihaleyi kaçırıncaya kadar...
Aylarca emek verdikleri projede son dosyayı teslim etmek ona kalmıştı. “Nasıl olsa yetiştiririm...” diyerek erteledi. Bugün yaparım, yarın yaparım derken iş son geceye kaldı. O telaşla bir detayı gözden kaçırdı; hesaplamalarda kritik bir hata yaptı. Ve olan oldu, dosya hatalıydı, ihale geçersiz sayıldı. Şirket büyük bir fırsatı kaybetti. O gece boyunca düşündü. “Ne oldu da işler bu noktaya geldi?”
Kendince küçük bir ertelemenin bu kadar büyük bir sonuca yol açabileceğini tahmin etmemişti. Ama şimdi fark etmişti, zamanında yapılmayan her iş, bir sonraki adımda büyüyerek karşısına çıkıyordu. Kurallar sadece doğada değil, hayatın her alanında vardı. Göz ardı edilen her ilke, bir gün daha büyük bir kayba dönüşüyordu.
Bu olaydan sonra hayatına daha dikkatli bakmaya başladı Eray. Sadece işini değil, ilişkilerini, alışkanlıklarını, hatta düşünme biçimini bile gözden geçirdi. Küçük sandığı ihmalin büyük bir zarara yol açması ona bir şey öğretti: Hiçbir şey sebepsiz olmuyor. İnsanın hayatındaki aksaklıkların çoğu, kuralı olan şeyleri kural dışı yaşamaktan kaynaklanıyordu belki de. İşin, zamanın, ilişkinin, güvenin, sabrın, söz vermenin, sözünde durmanın... Hepsinin bir ölçüsü vardı. Ve bu ölçüler göz ardı edildiğinde önce bir şeyler bozuluyor, sonra her şey...
O gün bugündür Eray, bir mesele karşısında ne yapacağını bilemediğinde kendi kendine şu soruyu sormaya başladı: “Acaba burada görmezden geldiğim bir kural mı var?”
İlginç olan şuydu, sorunun cevabı çoğu zaman çoktan belliydi. İnsan doğruyu çoğu zaman biliyordu ama ya üşeniyor ya erteliyor ya da yüzleşmek istemiyordu. Tıpkı zamanında teslim etmeyi bildiği halde dosyayı son geceye bıraktığı gibi.
Eray artık şunu biliyordu; hayat, doğa gibi çalışıyordu.
Ne eksik ne fazla...
İnsan ne ekerse onu biçiyor, ne verirse onunla karşılaşıyordu...
Yüreğinize ve kaleminize sağlık, çok sade ama bir o kadarda hayatın içinden … 💐
YanıtlaSil“Acaba burada görmezden geldiğim bir kural mı var?” Ne kadar hoş bir ölçü.. Rabbim doğru soruyu sorabilenlerden olabilmeyi nasip etsin. Kaleminize sağlık..
YanıtlaSilİnsan bu kadar basit bir bilgiyi hayatına geçirebildiğinde ne büyük problemleri de oluşmamış oluyor.. Hepimizin problemini ne güzel işlemişsiniz.. Ellerinize sağlık
YanıtlaSil"İnsan ne ekerse onu biçiyor, ne verirse onunla karşılaşıyordu..." kaleminize sağlık..farkındalık oluşturdu🤍
YanıtlaSilTesekkur
YanıtlaSilHayatın içerisindeki var olan kuralları göremediği uyumlanamadığı için insan problemler yaşıyor. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilHer sey sebep ve sonuç üzerine kurulu
YanıtlaSilSonra yaparım diyenler bir ömür kaybetti…
YanıtlaSilHayatın içinden bir yazı keyifle okudum, kaleminize sağlık
YanıtlaSilDoğada herşey mükemmel taki biz dengeyi bozana kadar...
YanıtlaSilHayatın içindeki yasaları bilip uygulayabilmek ne büyük konfor katıyor :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık
YanıtlaSilHayatı anlamlı ve konforlu yapan üstelik bizlere örnek olarak verilmiş doğada kusursuz işleyen hayatın yasalarını anlamak uygulamak büyük rahatlık...Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilHayat doğa gibi çalışıyor. Çok güzel bir ifade olmuş.. Teşekkürler...
YanıtlaSil