
Aramamıştı anneler gününde annesini... Nedeni ise; annesinin isteklerine karşı şeyler söylemiş olmasıydı...
Gökçe, kırk yaşındaydı. Bir oğlu vardı on yaşında ve dünyalar güzeli üç yaşında bir kızı... Bir de kendisine düşkün bir eşi... Bugün anneler günüydü... Kutlandı tabi ki onunda günü. Eşi Kenan, Gökçe'nin uzun zamandır istediği pırlanta kolyeyi takmıştı boynuna, çocuklarının anneler günü hediyesi olarak. Mutluydu Gökçe, "İyi ki sizi doğurmuşum, iyi ki sizin annenizim, ben doğurdum çokta güzel doğurdum!" diyerek sarıldı çocuklarına...
Çocuklar söz konusu olunca akan sular dururdu Gökçe için. Evlendiğinde küçük bir hastalık geçirmişti. Hastalığının iyi yönde gidişatı için doktoru bir süre hamile kalmaması yönünde şart koşmuştu ona... Tedavisi biraz uzun sürmüştü ve sonunda yüzü gülmüştü. Tedavisi sonlandıktan bir kaç ay sonra anne olacağını öğrenmişti. Küçüklüğünden beri annesinin üzerine titrediği bir kızdı Gökçe. İki kız kardeşi vardı ama onlarla pek iyi geçinemezdi. Kendisine göre daha hareketli ve sosyal çevreleri geniş olması saçma geliyordu Gökçe'ye. Kardeşlerinin başarılarında mutlaka olumsuz bir taraf bulurdu. Ailedeki bu uyumsuzluğundan dolayı dışlanmasın diye annesi onu hep destekleyerek büyütmüştü. Düşkünleşmişti annesi ona ve Gökçe'de bu durumun farkındaydı. Rahatça insanların kalbini kırabiliyor ve annesi onu koruyordu.
Çalıştığı bir kurumda tanışmıştı Kenan'la Gökçe. İlk zamanlarda kendisine herkese davrandığı gibi katı davranmış, sonralarda Kenan'ın ısrarlarıyla ilişkileri başlamıştı... Evde kardeşlerine nasıl davranıyorsa Kenan'a da pek farklı değildi aslında. Durum böyle olunca Kenan kendini Gökçe'ye beğendirmek için elinden gelenin fazlasını yapar olmuştu. Zamanla Kenan'da Gökçe'ye düşkünleşti... Dokuz ay süren ilişkilerinden sonra gelen evlenme teklifine evet dedi Gökçe... Annesinin kızı yuvadan uçmuştu. Tabi evden gitmesi annesini Gökçe'ye daha düşkünleşmesine sebep oldu... Özlüyordu kızını ve hastalığa yakalanmış olması çokta tedirgin ediyordu onu. Uzunca bir dönem hastahaneler ilaçlar derken hep yanındaydı kızının. Gün geçtikçe daha da düşkünlüğü artmıştı... Gökçe hastalığını da bahane ederek daha geçimsiz bir hale gelmişti. Herkesin onun için bir şeyler yapmasını bekliyor, ancak yapılanları da beğenmiyordu. Ona göre hep o haklıydı. Annesine karşıda saygısız tavırları artmıştı...
Böyle böyle günler geçti ve iyileşti Gökçe. Hamile haberini annesine verdiğinde, yaşlı annesi çok sevinmişti... Doğumunda da koştu kızının yanına... Her gün yanındaydı, evdeki işlerini yapıyor, yemeklerini pişiriyor, bebeğe bakıyor, Gökçe'nin konforu için her şeyi sağlıyordu... Gökçe annesinden rahatsız olup onu evine gönderinceye kadar...
Gökçe kendi isteklerine destek olanlarla iyi geçinirdi. Eğer ki birisi aksi bir fikirdeyse onunla direk bağlantısını koparırdı. Annesine karşı da böyle davranırdı ve hiç özür dilemezdi... Annesi ona olan düşkünlüğünden dolayı dayanamaz onu arardı nasıl olsa... Buna çok alışmıştı Gökçe ve annesinin de kalbini kırıp kırıp hiç özür dilemedi senelerce...Yıllar böyle böyle geçmişti. Gökçe'nin ikinci doğumunda da yine annesi yanında olmuştu. Yaşlılığına rağmen kızı için uğraşıyordu... Ve yine Gökçe her zamanki gibi beğenmeyecek bir şey bulup kızardı annesine...
Öyle böyle derken çocukları büyüdü Gökçe'nin... Herkesten sakındığı çocuklarına düşkünleşmişti Gökçe'de... Oğlunun yaptığı saygısız hareketlere kızan birisi olursa onlarla kavga edip, oğlunu koruyordu. Özür dilemeyi öğretememişti oğluna, tıpkı kendisine öğretemediği gibi... Oğlu yaramazlıklar yapar insanların eşyalarına zarar verirdi. Gökçe özür diletmek yerine "Eşyalarınızı ortada bırakmasaydınız oğlum ellemezdi!" deyip, insanları suçlar ve oğlunu alıp orayı terk ederdi. Konu ne olursa olsun mutlaka kendini haklı çıkartırdı. Gökçe'nin bu hallerinden yaşlı annesi zamanla artık bıkmıştı. Davranışlarını değiştirsin diye bir şey söylemeye başlasa Gökçe onu hiç duymuyordu...
Annesinin bahçesindeki çiçeklere ve ürünlere zarar vermişti bir gün oğlu. Yaşlı kadın torununun bile isteye onları kopardığını, köklerinden çıkarıp attığını görünce kendini tutamayıp sesini yükseltmiş, kızmıştı. Günlerce onları yetiştirmek için uğraşmış, büyümelerini hevesle beklemişti bahçesindeki ürünlerin... Gökçe bahçede olanları görmemişti ama oğlu koşarak yanına gelip "Ananem beni dövdü, her yerim morardı!" diyerek yalan söylediğinde Gökçe hışımla dışarıya çıktı. Adeta gözü dönmüştü. Oğlunu korumak için annesine bağırmaya başladı. Yaşlı annesi bu sefer onu desteklemedi ve oğluna terbiye vermesi yönünde Gökçe'ye sert tepki gösterdi...
Ve Gökçe yine haksız olmasına rağmen haklı çıkmaya çalıştı... Başka yerlerde yaptığını yaptı... Annesine; "Sen benim oğlumdan çiçeklerini kıskandın, ne var yani bir çiçek kopardıysa... Zaten onu sevmiyorsun biliyorum. O benim oğlum onu ben doğurdum, sen dokunamazsın vuramazsın ona!" diyerek alıp oğlunu evden çıkıp gitti.
Aradan aylar geçmişti... Annesini ne aradı ne de ondan bir haber almak için uğraştı. Kardeşleri ona haksız olduğunu, özür dilemesi gerektiğini söylemeye çalıştı bir kaç kez ama Gökçe yine aynı şeyi yaptı ve onlarla da iletişimini kesti. Akrabaları sorduğunda da hep annesini suçladı... "Benim vicdanım rahat, ben bir şey yapmadım, o benim oğlumdan ve benden özür dilemeli..." diyordu sürekli.
Bahçedeki olayda annesi onun istediği gibi tepki vermedi, onu ve çocuğunu korumadı diye olmuştu bütün bunlar. Gerçeği göremeyecek kadar bilinci kapanmış, oğlunun verdiği zararı görmediği gibi yalan söylediğini de anlayamamıştı. Ve çocuğuna olan düşkünlüğü yüzünden bütün ailesini suçlayıp bağını koparmıştı...
O gün anneler günüydü ve aylardır arayıp özür dilemediği gibi, Gökçe yine annesini aramamış, onu doğuran annesine karşı zalimliğine bir gün daha eklemişti...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; bedel alan, bedel ödeyenlere karşı zalim olur.
Gökçe ve annesinin de durumu buydu. Annesi yıllarca Gökçe için bedeller ödemiş ve her şey yasasına göre ilerlemiş, Gökçe annesine ve bedel ödeyen herkese zalim olmuştu... İsteklerine karşı çıkanları düşmanı biliyordu. Çocuklarına karşı sevecen, merhametli, iyilik meleği olan Gökçe, kendi annesinin lafı açıldığında bambaşka bir insan haline geliyordu. Adeta bir bedende iki kişi gibi davranıyordu. Gökçe'nin eşi Kenan'da kendi düşkünlüğüyle, kendi zalimini doğurduğundan habersiz, Gökçe'yi desteklemeye devam ediyordu...
İnsan sevmeyi karşısındaki insanın istediklerini yapmayla karıştırıyor. O istekleri yerine getirmek anda herkesin nefsine hoş geliyor ama zaman içinde kimseye iyi gelmediğine herkes şahit oluyor. Elinize sağlık çok güzel işlemişsiniz konuyu..
YanıtlaSilKaleminize sağlık...🌸
YanıtlaSilHemen hemen her ailede vardır böyle biri... bedel alan ve zalim olan.... keşke gerçeğin farkına varabilseler...
YanıtlaSilTesekkurler
YanıtlaSilİnsan sevdiğine hayatına kolaylaştırmaya çalışırken bozulan dengeler, bedel alanın zalimliği..... Oysaki bedel insanın şifası. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilVe Bu Gökçe'ler ne kadar yakar insanın canını...
YanıtlaSilKonu harika bir şekilde anlatılmış, kimin Gökçe’si 🥹 emeğinize yüreğinize sağlık 💐
YanıtlaSil