Yapılanlara anlam veremedi bir müddet. Ona söylenen her şeyin bir kandırmaca olduğunu anladığında dünyası başına yıkılmıştı. Ama ne fayda anlayamamıştı, fark edememişti durumu…İnsanların söyledikleri ile davranışları birbirini tutmuyordu. İşine geldiği gibi davranıyordu çoğu kişi. "Ben de mi öyle yapıyorum acaba?" diye düşünmeye başladı birden...
Kendini çok yorgun ve hırpalanmış hissediyordu. Gözü aniden sokakta oynayan çocuklara takıldı. “Ne kadar da mutlular” dedi. "Keşke onlarla beraber ben de oynasam" diye geçirdi içinden. Sonra kendinin birden küçüldüğünü hayal etti.
Küçüldü, küçüldü, küçüldü...
Zaman geriye sardı…
Kendini mahallede top oynarken buldu. Güneşin ışığı gözünü kamaştırdı. Topun peşinden koştukça alnından akan tere rüzgarın değmesi hep hoşuna gitmişti. Mahallede ki bir gurup çocukla beraber maç oynamak için sözleşmişlerdi. Yine topun peşine yatmışlardı. Kimi eline salçalı ekmeğini almıştı, kimi zeytinle ekmeğini…
Birbirlerine verdikleri sözleri, hep tutarlardı. Herkesin kızgınlıkları da sevinçleri de ortadaydı. İçleri dışları birdi işte. Bildikleri oyunları hep beraber oynar, kimsenin arkasından oyun çevirmezlerdi. Kahkahaları da kavgaları da meydandaydı.
Koştu, koştu, koştu…Nefes nefese kaldığında durdu. Sonra bir ses duydu. "Abi topu atsana!" İrkildi birden, bakakaldı öylece. Çocuğun, tekrar "Abi!" demesiyle kendine geldi. Topa vurdu.
"Ah çocukluğum!" dedi. "Nerelerdesin?"
Önceden insanlar ne kadar da samimi, ne kadar da içtendi. Şimdi ise insan, insanın kurdu olmuştu.
Kime sorsan herkes kendini samimi ve içten buluyordu.
Peki kandıran kimdi, kanan kim?
Yoksa insan sadece kendini mi kandırıyordu?
Herkesin anlık çıkarına göre davrandığını geç de olsa fark etmişti. Denilenler başka, yapılanlar başkaydı. Ama şikayetler hep benzer…
Hatayı başkasında aramak, sorumluluğu başkasına atmak en kolayıydı. İnsan kendi içinde bile tutarlı davranamadıktan sonra, başkasının tutarsızlığından bahsetmeye hakkı var mıydı?
Kapısı karla kaplıyken, komşunun damındaki kardan şikayet etmek ne kadar da saçmaydı. Tutarsızlıklarla dolu bir dünyada kim kime, nasıl güvenebilirdi ki? Çoğu zaman aynı şeyleri kendinin de yaptığını, kolay yolu seçtiğini fark etti. Kendinden başka kimi suçlayabilirdi? Başına ne gelmişse kendi yapıp ettiklerinden olduğunu anladığında içini bir pişmanlık kapladı. Geri dönmek, çocuk haline sarılmak geçti içinden.
"Şimdi hangi yapıp ettiğimi düzelteyim, nereden başlayayım?" dedi?
Evet durumu kabul etmek, sorumluluk almak kolay değildi. Ama imkansız da değildi. Yeter ki insan gerçeklerin farkına varsın…
Zıttında değişim isteği ve dönüşüm şifa. Gerçekleri görenlerden olalım Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilBütün değişimler fark etmekle başlamıyor mu? Önce fark et sonra harekete geç ;)
YanıtlaSilİnsan insanın aynasıdır... Böyle bakınca, aynadaki kendi ne çok şey anlatıyor insana..
YanıtlaSilİnsan en çok kendine hayır diyebilmeli. Kendi tutarlı olabildiğinde hayatı kolaylaştırıyor.
YanıtlaSilTeşekkürler yazı için 🍃
İnsanın en zorlandığı şey gerçeği bulması, onu kabul etmesi. Ondan sonra da gerçeğin peşini bırakamıyor.
YanıtlaSilÇok güzel samimi bir yazı ellerinize sağlık 🌸
YanıtlaSilKeşke çocukluğumuzdaki samimiyeti yakalasak. Sarılsak bırakmasak.
YanıtlaSilZaman geriye gitse de değişmez bir şey.. insanın kendi değişmedikçe..
YanıtlaSilKendi yaşanmışlıklarımıza götüren, benzer hisleri deneyimlediğimize ve insanı bir kez daha gerçekliğin tutarlılığına şahit eden bu samimi yazı için teşekkür ederiz...🤍
YanıtlaSilİnsan kimin kim olduğunu algıladıkça samimiyetin ölçüsüne de şahit oluyor.
YanıtlaSilKarşındaki insana bakıp da kendini değerlendirmeye alabilmek üstün bir beceri👏 ellerinize sağlık
YanıtlaSilSamimiyetimiz artsın inşallah
YanıtlaSil👏🏻👏🏻
YanıtlaSilÇok samimi bir yazı olmuş, emeğinize sağlık
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilEmeğinize sağlık 🤍
YanıtlaSilBu samimi yazı için teşekkürler...Kaleminize sağlık
YanıtlaSil