Neslihan ve Ekrem evleneli tam on yıl olmuştu. Ne kadar severek evlenseler de birbirlerine o
lan tahammülleri de zaman içerisinde azalmıştı. Ekrem sorumluluklarını hep erteler, Neslihan da buna sinir olurdu. Ekrem’in, "Şimdi sırası değil..." diye söylenmeye başlaması, Neslihan’ı oldum olası çıldırtırdı. O da eşi her böyle söylediğinde; "Şimdi değilse ne zaman? Bu sıra bize niye gelmiyor acaba?" diye bağırırdı. Kavgalarının asıl sebebi çoğunlukla ikisinin de önem sırasının farklı olmasından kaynaklanıyordu. Neslihan artık "Hallederiz, bakarız, takma kafana…" gibi söylemlerinden yorulmuştu. Hiçbir şey halledilmiyor; aksine işler olduğundan da çıkılmaz bir hal alıyordu. Neslihan eşinin bu savsaklamalarından artık yorulmuştu.
O gün Neslihan, belki bir umut, bu sefer yapar diye; çocuk odasının dolabının kapağının değişmesi gerektiğini Ekrem’e tekrar söyledi. Aldığı cevap yine aynıydı; “Şimdi sırası değil toplantım var, sonra bakarız, hallederiz.” Neslihan kavga etmek istemiyordu. Zaten bağırsa da çağırsa da Ekrem’de bir davranış değişikliği oluşturamadığının farkında idi ama yine de tepkilerini kontrol etmekte zorlanıyordu.
Ekrem oldum olası rahat bir adamdı. Tanıştıkları ilk günden beri ailesi; "Sen bu adamla yapamazsın!" dese de Neslihan durumu önemsememişti. "Ah şimdi ki aklım olsa yine bu adamla evlenir miydim?" diye geçirdi içinden. Bir taraftan evi toparlıyor, bir taraftan düşünüyordu. "Basit gibi görünen şeyler, bir evin içine girince ne kadar da önemliymiş meğerse..." diye geçirdi içinden. Çocukların çamaşırlarını dolaba yerleştirmek için dolabın kapağını açtığında, tak diye bir sesle irkildi. Birden gözleri karardı. Refleksle elini alnına götürdü. Sesin şiddetinden ne olduğunu o an anlayamamıştı. Alnından aşağıya sıcak bir şeylerin aktığını hissetti. Kulakları uğulduyordu. Elinin ıslandığını fark ettiğinde artık çok geçti. Elini alnından çekip baktı; kıpkırmızı idi. O an anlamıştı başını yardığını ve acısını da kanı görünce hissetmişti. Dolabın gevşek olan kapağı yerinden çıkmış ve kapının köşe tarafı Neslihan’ın alnına gelmişti. Hemen bir havlu alıp kanayan yere bastırdı.
Neslihan soğukkanlı bir insandı. Aklına evinin karşısında ki sağlık ocağına gitmek geldi. Ayakkabı bile giymeden kapının önündeki terlikleri ayağına geçirdi. Bir taraftan da havlu ile yarasına basıyordu. Elli metre aşağıdaki sağlık ocağına vardığında onu gören doktor, yaranın büyük olduğunu, burada tedavi edemeyeceğini, hastane de dikiş atılması gerektiğini söyledi. Ekrem’i aradı. Ekrem'in panikle; "Tamam aşkım sen hastaneye geç, ben geliyorum, hallederiz." demesi ile Neslihan kendini kaybetti. "Neyi hallediyorsun Ekrem! Bir şeyleri halletmek için illa birine bir şey mi olması lazım. Ölünce mi halledeceksin? Ya çocuklara bir şey olsaydı. Üç aydır sana dolabın kapağını tamir ettir diye söylüyorum." diye bağırdı acısıyla. "Merak etme Ekrem, ben bu işi kökten halledeceğim." deyip telefonu hışımla kapattı. Doktor, idareten pansuman yapmış, yarayı kapatmıştı. Zaman kaybetmeden hastaneye gitmesini söyledi. Eli alnında hastaneye gitti… İlk defa aklından eşi için, annemler ne kadar haklıymış; bundan koca falan olmaz düşüncesi geçti. Evet Ekrem’in hallettiği şeyler de vardı; yıllar içinde yapması gereken şeyleri erteleyerek Ekrem, evliliğinin temeline dinamiti koymuş asıl evliliğini halletmişti.

Çok geç olmadan yapılması gerekilenler yapılmalı,hiçbirşey ertelenmemeli bu hayatta..Çok güzel bir farkındalık olmuş👏🏻👏🏻
YanıtlaSilErtelenen şey büyür.. her yerde.. insan sadece işlerini ertelemediğinde ne kadar çok sıkıntısı çözülüyor.. Yazı için teşekkürler..
YanıtlaSilKaleminize sağlık
YanıtlaSilİnsan basit şeyleri küçümseyip erteledikçe, kumbara gibi neleri biriktiriyor... İstemeyeceği sonuçları sebeplerini oluşturuyor...
YanıtlaSilİnsan ertelediği işi anlık çözüm ve kar sayıyor ama sonra o bedel ondan misli misli çıkıyor maalesef...o yüzden hemen yapmak kesinlikle çok faydalı)...elinize sağlık.
YanıtlaSilKaleminize Sağlık...
YanıtlaSil