Öyle Filmler vardır ki ne sahneleri ne oyuncusu ne de yönetmeni unutulur…
Tıpkı Karpuz Filmindeki gibi…
Bir filmin öyküsü belirli bir süre vizyona girer izleyicisi ile buluşur ve sonra vizyondan kalkar, beğenenleri, eleştirenleri, sevenleri, sevmeyenleri olur…
“Karpuz Filminin” öykünün başlaması, vizyona girişi seyircisi de çok farklıydı öyle ki ilk kez ama gerçekten ilk kez bir film tüm Dünya tarafından izlenildi…
Kimileri izlerken kalpleri parçalanıp göz yaşlarına boğuldu ama kimisi daha en başından izlemeyi reddetti ve elindeki biletini yaktı…
Ama öyle ya da böyle Karpuz Filmi tüm Dünya tarafından izlenildi…
Dediler ki her film gibi bu da elbette bir süre izlenir sonra vizyondan kalkar …
Ama Karpuz Filmi kalkmadı…
Hem hayatın içinden hem çok uzak bir yaşamdan bir sahne…
Hani derler ya “hayat bir sahne” diye ve tüm dünyanın insanları da oyuncusu, dekoru, figüranları ile herkesin aynı zamanda farklı mekanlarda farklı rollerde oynadığı bir sahne …
Kimisinin çok çabaladığı, kimisinin çok başarılı olduğu, kimisinin başarısız olduğu, bazıları hala ne olduğunu hiç anlayamadı ve bazılarının da anlamak istemediği “doğum ve ölüm” arası sergilenen bir sahne…
Tıpkı Karpuz Filmindeki gibi…
Kimisi yönetmenlik yapar, kimisi başrolü kaparken kimisi yan rolleri oynar ve kimisi sadece gelip geçen sahnelerde kalabalığı oynar…
Ama herkesin öyle ya da böyle bir rolü vardır…
Tıpkı Karpuz Filmindeki gibi…
Öyle oyunculuk sergileyenler var ki nerdeyse herkes onların isimlerini bilir…
Heyecanla kırmızı halılarda ışıklar altında özel elbiselerle geçişleri beklenir…
O büyük ödül gecelerinde “en iyi” ödülü kim alacak?
Hangi film, hangi sahne, hangi oyuncu alacak?
Herkesin iyi kötü bir tahmini vardır…
Öyle sahneler vardır ki kimse bunu gerçeğinden ayırt edemez…
Oyuncunun gerçeğin ta kendisini yaşayıp yaşatıp canlandırdığı…
Dublörsüz kimse böyle bir performansı bu kadar iyi sergileyemez denildiği…
Ve dünya çapında milyonlarca kez izlenme rekoru kıran vizyondan kalkamayan günbegün seyircisi artan bir öykü…
Tıpkı Karpuz Filmindeki gibi
Günlerce gecelerce tekrar tekrar çekilen, “kestik” “başa al” “tekrar-çekim” …
Gecesi gündüzüne karışmış ama sanki 8 saat sıcacık yatağından çıkmışçasına ortaya konulan bir başarı performansı…
Kimi sahnelerde izleyenlerin nefesinin kesildiği, kimisini heyecanlandıran, çoğunda “Bu olamaz!” dedirten bir başarı performansı…
Zordur aslında başrolü oynayabilmek…
O başarının o sahnenin hakkını verebilmek…
O oyunu yönetebilmek, bu oyuncularla çok iyi çalışıyorum diyen yönetmen veya bu yönetmenle çok iyi başarıya ulaşabiliyorum diyen oyuncuları bir araya getirebilmek…
Tüm sahnelerini anlamış repliklerini bilen, yönetmeni ile bağını kurabilmiş, bir olabilmişler…
Tıpkı Karpuz Filmindeki gibi…
Ama esas başarı o yüz yirmi dakika izlenecek olana hazırlığı en doğru biçimde yapabilmek…
Aslında yıllar süren bir emek, daha senaryoyu düşünmeye başladığı anda şekillenen…
Yazmaya başlayarak ortaya çıkan, niyetle tazelenen, hayatı buna göre şekillenen, sadece daha iyisini ortaya koyabilmek için metni tekrar tekrar çalışan, çok iyi bir işi başarmak için yıllar süren emek…
Bedelini ödemeye çok önce razı gelinen ve ödenmeye başlanılan…
Ve yalnızca yüz yirmi dakikası sergilenen…
Seyircinin önünde milyonlarca beğeniler alanlar…
Sahneleri akıllara, hafızalara kazınanlar…
Elbette büyük ödülü hak edenler olurlar…
Elbette kırmızı halıda gururla yürürler…
Ödülü kimin alacağı çok konuşulmuş olsa da aslında ödülü kimin alacağı oyuncuların ayakta aldıkları alkışlarla zaten belliydi…
Onlar rollerinin hakkını verenlerdi…
Gecesini gündüzüne katmış, tüm zevklerinden vazgeçmiş olanlar, bu zorluğun bedelinden kaçmayanlar…
Tüm benliği ile sadece o sahneye hazırlananlar…
Ve şikâyet etmeyenler…
Tüm ödülleri hakkıyla hak edenler…
Tıpkı Karpuz Filmindeki gibi
Öyle bir başarı ortaya koydular ki; iyi bir sahnenin hakkını vermek isteyenler bu aktörleri aktrisleri örnek aldılar...
O kadar başarılı bir sahne ki herkes bu kadar iyi oynamak istedi…
Kimileri henüz amatör, kimisi yoğun bir çalışma çabasında, kimisi çılgınca eylemlerle yol alıyor…
Bir karpuzun çekirdeklerinin toprağa serpildiği gibi, önce çekirdekler toprakla bütünleşecek ve sonra yavaş yavaş filizlenecek ve bir gün güzel bir karpuz tarlası olacak…
Ancak toprağın da “İyi” olması gerekiyor, taşı olmayacak, kurak çorak olmayacak, sürülebilir, ekilebilir iyi yumuşak bir toprak olmalı…
Hem o toprağa o bedeli ödeyebilmeli, hem iyi olmanın bedeline razı gelebilmeli…
“Ve son” denilmeden sahnede iyi bir başrolü alabilmeli…
Sonu asla tahmin edilemeyen bir başarının öyküsü…
Tıpkı Karpuz Filmindeki gibi…