
“Gerçekten bunu yapmış olamazsın Mustafa! Bana nasıl yalan söylersin ya! Kaç yıllık karınım!”
Bu sözlerinin arkasından hıçkırıklara boğulmuştu Nurcan. Ne olmuştu da bu adam, bu hale gelmişti? Başta her şey çok güzeldi. Onunla vakit geçirmeyi çok severdi Mustafa. Sadece biraz daha beraber uyumak için bazen işe geç kalır ve patronu arar, hanım hasta der, gitmezdi. Sonrasında kahveye arkadaşlarının yanına gitse de Nurcan için patronuna defalarca yalan söylemişti. Onu çok sevdiği belliydi, onlar iyi bir ekipti. Eltisi öyle miydi ya… Kocası kahveye gidiyor, kumar oynuyor diye eşiyle hep kavga ederdi.
Mustafa abisi gibi değildi, kahveye kumar için değil, arkadaşlarıyla vakit geçirmek için giderdi. O kadar iyiydi ki arkadaşları ile arası, ihtiyaçları var diye onlara borç verirdi. Nereden mi biliyordu Nurcan? Altınlarını vermişti kaç kere. Kayınvalidesi, bileziklerini sorduğunda Mustafa ile ağız birliği yapmış ve “Aman anne, kolumda duracağına bankaya altın hesabına yatırdık.” demişti. Eşi de, “Sağ elin verdiğini sol el duymasın annemlere söyleme canım.” derdi sürekli. Çünkü o kadar iyi biriydi ki yaptığı hayrı kimse bilmesin isterdi.
Ne oldu da iyi olan Mustafa, şimdi kötü oldu?
Eve icra memurları gelmişti. O ise ortada yoktu, kendisine ulaşılamıyordu. Alacaklılar kapıya geldiğinde “Borç verdiğim arkadaşlarım yüzünden.” demişti bir keresinde. “Kimse duymasın, ödeyecekler.” diye de sıkı sıkı tembihlemişti Nurcan’ı.
“Gerçekten mi? Bize bunu nasıl yaparsın Mustafa! Bunlar gerçek olamaz!” Tekrar ediyordu ağlayarak.
Aslında her şey o kadar göz önündeyken Mustafa gözünün içine baka baka ona defalarca yalan söylemişti. Söylemişti de Nurcan niye bu kadar inanmıştı!
“Bunlar gerçek olamaz!” diyerek ağlarken kime, neye ağlıyordu Nurcan?
Gerçek neydi?
Kime, niye kızacaktı?
Bir söylediği bir söylediğini tutmayan, çevresindeki herkesi kandıran, kendi menfaatleri doğrultusunda hareket etmiş yalancı bir adama mı?
Gerçeği bilmesine rağmen onunla yüzleşmek istemeyen kendine mi?
Zamana, mekâna, kişiye göre değişmeyen gerçek; bu kadar göz önündeyken, avaz avaz bağırırken, kendisini iliklerine kadar hissettirirken kime kızacaktı!
Peki neden insan gerçeğe bu kadar kör, sağır ve hissizdi?

Gerçek yıllar öncesinde gözünün ucunda olsa bile, isteklerine göre davrandığı sürece, Nurcan gibi hıçkırıklara boğulmak herkes için kaçınılmaz bir sondu. Oysa ki bu hayatta insana kazandıran şey, olaylar daha olmadan gerçeği görebilmekti. Sonunda değil, başında “Gerçekten mi?” sorusunu sorup irdeleyebilmekti.
Mesele isteklerimizi farkedebilmek, sonrasında da onları dengede tutabilmek. Ellerinize sağlık🌿
YanıtlaSilİlk işareti doğru okuyamayınca, o ilk olan; ilk yapılan şey çok daha büyüklerine davetiye çıkarıyor. O yapmaz dediklerimiz yapar hale gelebiliyor. İş işten geçtikten sonra değil de işin başında gerçeği görebilenlerden oluruz inşallah...
YanıtlaSilİsteklerimiz gerçeğin önüne geçmişse kendisi için çok güzel bahaneler üretip süsülüyor ve maalesef istenmeyen sonuca ulaşıyoruz. Gerçeğe karşı kör olmadan önce gerçekten gerçeği farkedebilen ve doğru adımlarla ilerleyenlerden olmak ümüdiyle...Elinize sağlık 🦋
YanıtlaSilEvet gerçekten, gerçekler çok göz önünde görmeyi hak edersek, teşekkürler güzel yazı için...
YanıtlaSilİnsan bedeli ödediği şeyle ilgili sorumluluk sahibi oluyor; bedeli nereye öderse oraya da düşkün… inşallah bedellerimizi doğru yere öder ve doğru olana iyi olana bağlı oluruz 🤲
YanıtlaSilİnsan kimin kim olduğunu bilmeyince, işaretleri okuyamayinca, duygular aktif olunca gerçeği göremiyor Malesef.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık..
Dogru zamanda doğru davranış sergilemeyince, zaman gectikce daha büyük hesaplarla karşılaşıyor insan
YanıtlaSilİstekler gerçeğin önüne geçince olanlar olmuş...
YanıtlaSilKaleminize sağlık ✏️
İnsanın gerçek tüm açıklığıyla gözünün önüne bile serilse, isteğin olduğu yerde gerçeğin bir kıymeti kalmıyor. Seçil.
YanıtlaSilİnsan istekleri doğrultusunda gerçekleri gizleyebiliyor mlsf. Emeğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSilBaşkalarına yalan söyleyen bir gün gelir sana da söyler elbet...
YanıtlaSilDuyguları aktifleşince insanın gerçeği görememesi, işaretleri değerlendirememesi ve yaşadığı hüsran... Gerçek ortadayken insanın göremeyişi...Kalemize sağlık🌸
YanıtlaSilİnsan istekleri doğrultusunda duyguları aktifleştikçe gerçeği göremediği için... Ahh işte bunu yapmamayı öğrenebilse insan...
YanıtlaSilGörebilmek, duyabilmek, farkedebilmek, anlayabilmek... Ne büyük nimetler... Gözlerimizin, kulaklarımızın, zihnimizin, kalbimizin üzerindeki ağırlıkları atabilmek nasip olsun inşaAllah. Teşekkürler 🌸
YanıtlaSilİşaret geliyor ama görmek isteyene..
YanıtlaSilHayatta her şey işaretini veriyor da… Görmek isteyen görüyor. Görmek istemeyen “Benim için patronuna yalan söyledi. Çok seviyor beni!” diyebiliyor… Böyle kötü bir davranışa bir kulp bulmaya çalışabiliyor… Sonra da kendi kazdığı kuyuya kendi düşüyor… Her zaman o işaretleri görebilmek dileği ile… 🤲🏻
YanıtlaSilHiçbir şey birden bire olmaz, işaretini verir. Ama biz gözlerimizi kapatır görmeyiz, kulaklarımızı kapatır durmayız...Kaleminize sağlık
YanıtlaSil