
Heyecanla beklenen o Haziran gelip çatmıştı. Baharın bitmesiyle yazın gelişi çok yumuşak bir geçiş sayılmazdı. Zira yazın sıcağı her yeri sarmış, birkaç hafta önce hava bir türlü ısınmıyor söylemleri, biz bu yazı nasıl geçireceğize dönmüştü bile. Hafif rüzgarın, buz gibi suların bile fayda etmediği kavurucu bir sıcak. Ne içeride ne dışarıda durulmayan o mevsim. Ne giyileceğinin asla bulunamadığı, bir yere gitmek için kırk defa düşünüldüğü o süreç…
Tabi kışı, baharı, yazı derken malum sınıfların duygu geçişleri mevsimlerden daha da değişkendi. Beklenen o gün gelmişti, diplomalar alınacaktı ve bambaşka bir öykünün sayfaları açılacaktı. Bora hem çok heyecanlı hem de biraz kaygılıydı. Ne yapacaktı, önünde zorlu bir sınav, sonrası bilinmezlik gibi geliyordu. Arkadaşlarıyla nasıl ayrılacaktı, oldukça uzak oturdukları için her gün sabahın ilk ışıkları ile birlikte okula gelirler kantinde kahvaltılarını yaparlar sonrasında of yaa hala uyanamadım diyerek söylene söylene derslerine girerlerdi. Sayısalla güne mi başlanır serzenişleri, gün sözelle mi kapatılır söylenmeleri, hafta sonuna koyulan deneme sınavı şikayetleri, hafta içi Cuma yapılan sınav analizleri. Artık hem yorulmuş hem sıkılmışlardı. Sadece Pazar günleri tüm enerjilerini toplarlar ama buda çok kısa vadeli sürerdi. Teneffüsler derslerden daha çekici gelir, her teneffüs kendilerine başka bir aksiyon bulurlardı. Şimdi ise yılların emeğini aktaracakları bir sınav ve tercih süreçleri. Tabi birde kep hazırlıkları, kıyafet telaşları, balo ortamları, okul törenleri, diploma takdimleri.
Bora “ablamın düğününde bile klasik giyinmedim ne yapacağım?” şimdi diye hayıflandı.
Bir defa mezun olacaktı, bir daha da bu okula ancak ziyarete gelebilecekti. Konfor alanının bozulacağı gerçeği ile yeni yeni yüzleşiyor, bu durum onu gerdikçe etrafına ateş püskürüyordu.
“Neden klasik giyinmek zorundayım, diplomayı almaya gitmesem ne olacak ki, yoklama mı alınacak sanki. Kapanış gösterisinde görevim var ama sorumluluk almak istemiyorum. Birde söylemem gerekenleri unutursam bittim. Sayısız soru ile kendini daha da doldurmuş, içinden çıkamadığı bir çemberde debelenip duruyordu. Hal böyle olunca sürecin tadını asla çıkaramıyordu. En yakın arkadaşı Umut’a baktı. Ancak Umut onun tam aksine sürece hemen uyumlandı. “Bir daha bu anları yaşayamayacağız Bora, biraz keyif almaya bak, son sürecimiz güzel anılarla bitirelim. Zaman su gibi akıp gidiyor işte dostum.’’
Herkes törene odaklanmış, tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. Umut çok kolay adapte olduğu için hem herkese destek oluyor, hem de etrafı sakinleştiriyordu.
Bora şu soruda takılı kaldı;
“Neden ben böyle stres, sinir içindeyken ve her şey daha da üzerime geliyorken en yakın arkadaşım Umut bu kadar rahat, ki kesin bu sınava da yansıyacak, ben ne yapacağım. Nerede hata yaptım, nerede benim tatlı mezuniyet heyecanım? Bak tören konuşmasınıda o yapacak, her şeyi de çekip çeviriyor gurur duyuyorum. Bu çocuk nasıl bu kadar kolay uyumlandı, ben evin yolunu zor buluyorum, o her gün her şeyi yönetiyor, hem çok sakin hemde her şeyin tadını çıkarıyor.’’
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; İlk uyumlanan kontrolü eline alır.
İşte hayat da böyle değil mi, insan serzenişlerinden gözünün önünü göremiyor, çok güzel anları bitmeyen şikayetlerinden dolayı kaçırıyor. Puzzle’ın bir parçası iken onu bile reddediyor. Hareketi başlatmadığı içinde bulunduğu yer ona hep acı veriyor. Belki de bu yüzden içinde bulunulan süreç ne ise hemen uyumlanmak hayatımızı daha konforlu hale getiriyor ve bu çevremize de yansıyor. Hem bizi, hem çevremizi iyileştiriyor.
İlk uyumlanan süreci yönetiyor hakikaten.. Ne kadar güzel bir anlatım, elinize sağlık
YanıtlaSilŞikayet çözüm marifetini azaltır. Kabullen, uyumlan, yönet🙂 Çünkü hiçbir şey uyunlanmadığı süreçte varolamaz...
YanıtlaSilİnsan şikayet ettikçe problemini de çözemiyor, kendine de etrafına da faydalı olamıyor. Birisi bir gün söyle dedi: "Ağzından çıkan laf fayda vermeyecekse ağzında kalsın" :) Elinize sağlık🪻
YanıtlaSilŞikayet edenin çözüm hakkı yoktur...Neyi değiştirir ki şikayet? Kim şikayet etmiş de sorunu bitmiş ki? Şikayet eden sadece sorunu büyütüyor...Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilEmeklerinize sağlık..
YanıtlaSilUyumlanınca hemen olaya girebiliyoruz. Kabul edebiliyoruz ve yolumuza devam edebiliyoruz.
YanıtlaSilKonusu çok güzel bir yazı olmuş teşekkürler 🍃
Gerçeğe uyumlananlardan olalım inşaallah.
YanıtlaSilUyumsuz olan yok olmaya mahkumdur... Uyum çok güçlü bir anahtar... Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilHer canlı hayatta kalabilmek için uyumlanıyor, uyumsuzlar maalesef katlanarak acı çekmeye devam ediyor..
YanıtlaSilUyumsuz olan oradan atılıyor. Uyumsuz bir insan tek olmaya mahkum olur böylelikle...
SilUyum dediğiniz gibi gerçekten çok önemli. İnsan uyumlanamadığında süreci yönetemiyor. Aslında ne kadar güzel olabilecek anları, yaşları, günleri zehire döndürüyor. Sonra zaman geçince anlıyor ama iş işten geçmiş oluyor…
YanıtlaSilİnsan her şey kendi istediği gibi olsun istiyor bunu yaparken de gerçekten uzaklaşıyor elinize sağlık
YanıtlaSilUyumlanabilme becerisini ne kıymetli, çok güzel anlatmışsınız kaleminize sağlık🌸
YanıtlaSil