18 Ocak 2025 Cumartesi

PAYLAŞMANIN BEREKETİ

Paylaşmanın Bereketi

Eylül ayının sonlarında bir Cumartesi günüydü. Yazın bunaltıcı sıcakları artık gitmiş, şehirde beton yığınları arasında hava daha nefes alınabilir hale gelmişti. Ağaçlarda sararan yapraklarıyla şehir sonbaharı yaşamaya başlamıştı. Mutfağın açık penceresinden yeni yağmurun o sakinleştirici sesi geliyordu. Bir yandan da yemek kokularının arasına karışan mis gibi yağmurda ıslanan toprak kokusu… 

Mutfakta evin gencecik hanımı Leyla, hummalı bir şekilde yemek yapıyordu. Önemli misafirleri vardı. Eşinin dayısı ve ailesi ilk defa evlerine geleceklerdi.  Leyla, Ömer ile evleneli henüz üç ay olmuştu. Yeni evli çifti tüm akrabalar ve arkadaşlar evlerinde ziyarete gelmeye başlamıştı. Yemek yapmakta usta sayılmazdı Leyla ama üniversitedeyken ve bekar yaşadığı zamanlar hep kendine ufak tefek yemekler yapardı. Evlendikten sonra da dışarıdan sipariş etmek yerine, evde kendisi yemek hazırlama gayret ediyordu. Her gün işten geldiğinde basit de olsa evde yiyecekleri ufak, lezzetli sofralar kurmaya çalışıyordu. Bugün de gayreti misafirleri içindi. Yaptığı yemekleri beğensinler istiyordu. Sabah kahvaltıdan sonra hemen hazırlıklarına başlamıştı. Tüm yemeklerini sırayla, özenle yapmış, ana yemek ve pilav soğumasın diye onları en sona bırakmış, ayrıntılı düşünmüştü. 

Ana yemeği fırına verdi, pilavı yapıp dinlenmeye bıraktı ve sofrayı özenle hazırlamaya başladı. Kayınvalidesinin yaptırdığı işlemeli masa örtüsünü serdi. Evlenirken çok beğenerek aldıkları porselen yemek takımlarını masanın üzerine yerleştirdi. Memnuniyetle baktı güzel sofrasına. “Biraz oturup dinlenmeyi hak ettim...” derken kapı çaldı. Eşi elinde tazecik mis kokulu ekmeklerle içeri girdi;

 - Aşkım benim, dışarıdayken dayımlar aradı.  Teyzemler de gelmek istemiş, beraber geliyorlarmış. 

Teyzeler de mi geliyormuş? Ne kadar da kolay söylemişti Ömer. Bir an hiçbir şey söyleyemeden kalakaldı Leyla. Ömer’e göre çok kolaydı her şey. Böyle son dakika planlara, son dakika organizasyonlar onun normaliydi zaten. 

- Hayatım, bütün hazırlıklarımı dört misafire göre yaptım. Şimdi yedi kişiyi nasıl ağırlayacağım? Yemekler yetmeyecek. Son dakika yemek de yapamam. Şimdi bu son dakika mı haber verilir? 

- Canım ne olacak? Üç kişi daha gelecek sadece. Senin yaptığın hazırlıklar yeter de artar bile. İstersen börek falan alırız dışarıdan? Sen telaş yapma hiç. Onlar anlayışlı insanlar. 

Ama Leyla insanların anlayış göstereceği bir duruma düşmek istemiyordu ki… 

- Keşke önceden haber verselerdi. Böyle son dakika plan değişikliklerinden hiç hoşlanmam biliyorsun. 

Yağmur hızlanmıştı. Damlaların cama vurma sesleri ile biraz dikkati dağıldı. 

- Ben en iyisi biraz hava alayım sakinleşeyim. 

Pencerenin yanına gitti. Dışarıyı izlemeye başladı. 

Bir buluşmayı güzel kılan neydi? Lezzetli yemekler yemek mi? Karnımızın tıka basa doyması mı? Çeşit çeşit ve süslü yemeklerin olması mı? Mükemmel düzende kurulmuş güzel bir sofra mı? Yoksa ev sahibinin güler yüzü ve samimiyeti mi? İçtenlikle misafirini ağırlaması mı?  

Gittiği misafirlikleri düşündü. Sofradaki yiyecekler az çeşit de olsa, basit de olsa çok keyifli yediği zamanlar olurdu. Küçükken anneannesine gittiklerinde yer sofrasında ortak tabakta yedikleri etli pilavlar, çorbalar, turşular, ayranlar…  Bir yaz tatilinde babasının eski arkadaşını ziyaret ettiklerinde, ev sahibinin yemek yemeden bırakmayıp hazırladığı öğleden sonra kahvaltısı... O sade sofra,  hızlıca hazırlanan lezzetli börekler, domatesler, biberler ve çaylar...

O lezzet, herkesin karnını mutlulukla doyuran o bereket nereden geliyordu? Paylaşmaktan diye düşündü. Paylaşmaktı sofraları bereketli kılan.   O lezzet, o bereket cömertçe paylaşmaktan geliyordu. Elindeki çok olsa da, az olsa da paylaşmak...

Paylaşmanın bereketi

Küçükken komşularının kızı evine gelir ve oynarlardı. Yemek saati geldiğinde de annesi babası arkadaşını evine gönderirlerdi. Bir şey diyemez ama bunda bir yanlışlık olduğunu hissederdi ve üzülürdü Leyla.  Belki evdeki yemek azdı, ya da anca yeter diye düşünüyorlardı. Tıpkı şu an Leyla’nın düşündüğü gibi. Kendinden utandı. Oysa ki dört kişinin doyacağı yemekle beş kişi de doyamaz mıydı? O zaman altı kişiye hazırlanan yemekle de dokuz kişi doyardı. Boşuna suratını asmıştı.  Boşuna eşine söylenmişti. Önemli olan samimiyetti… Güler yüzle elinde olanı paylaşmaktı. 

Birden kapının sesiyle irkildi Leyla, misafirleri gelmişti bile. Hızlıca saçını başını düzeltip kocaman bir gülümsemeyle kapıyı açtı... Yeni evine ve yuvasına misafirleri bereketiyle gelmişti...

 



11 yorum:

  1. Çok çoğalmaz,az çoğalır. Bereketi ne geçebilir ki 🤗

    YanıtlaSil
  2. Günümüzde insan herşey mükemmel olsun, misafirimi en gu şekilde ağırlayayım diye somuta takıldıkça asıl önemli olanı kaçırıyor. Güler yüz, samimiyet, paylaşmak çok kıymetli. Hakikatten paylaştıkça artıyor bereketleniyor her şey.. Çok hoş bir yazı, hatırlattıklarınız için teşekkürler..

    YanıtlaSil
  3. Güzel bir konu, kaleminize sağlık. Paylaşmak, paylaşabilmek "ne var ki"denen herkesin nasiplenemediği ...

    YanıtlaSil
  4. Masayı güzel yapan yemekler değil, oradaki ortam...
    Çok güzel anlatılmış, teşekkürler 🍃

    YanıtlaSil
  5. En güzel sadaka tebessümdur

    YanıtlaSil
  6. Azı çok yapan masanın neşesi, insan yediği yemeklerden ziyade masanın muhabbetini neşesini,tebessümünü hatırlar....kaleminize sağlık...🌻

    YanıtlaSil
  7. Gerçekten paylaştıkça az'lar çok oluyor. Samimiyet ve tebessüm tüm kusurları kapatıyor :) ne kadar içten bir yazı olmuş ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  8. Emeğinize, kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  9. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  10. Ekmeği paylaşmak, ekmekten daha önemlidir. Bereket böyle bir şey ... az olan şeyler paylaşılınca çoğalıyor.

    YanıtlaSil
  11. Doyuran o yemek değildi. Doyuran o güzel sohbet, o güzel gülüşlerdi. Paylaşmaktı.. 😊

    YanıtlaSil