
"Gerçekten mi?’’
“Bana gerçeği söyle!’’
“Gerçeği bilmek istiyorum...’’
Ne çok kullanırız bu cümleleri... İnsan gerçeği merak eder mi gerçekten? Sorsan merak eder, canını acıtsa da bilmek istediğini söyler.
Peki, ulaşır mı insana bir söylemeyle?
Kabul görür mü hemen?
Saadet, “İnsan neden gerçeği bilmek istiyor?” gibi onlarca soruyla yatağa uzandı. Zihni çok yorgundu düşünmekten. Beş aydır görüştüğü ve evlilik planları yaptıkları Yusuf ona bir süredir mesafeli davranmaya başlamıştı. Bu davranışının gerçek sebebini merak ediyor, gerçekleri duymak istiyordu. Düşünürken uykuya dalmıştı ama sabah gözünü açar açmaz aynı soruyu soruyordu; “Neden benden bu kadar uzaklaştı?”
Sanki gece hiç uyumamış gibiydi. Gerçeği bilmek istiyordu. Başka biri mi vardı? Bir hatası mı olmuştu? Kafasında onlarca zanla yaşayacağına Yusuf'u aramaya karar verdi. Yalan söyleyebilirdi Yusuf ama Saadet biliyordu ki ne kadar yalan söylenirse söylensin gerçeğin ortaya çıkma gibi bir huyu vardı...
“Gerçek her zaman gerçekleşir’’ derdi annesi Saadet'e... Yusuf’u aradı ve buluştular her zamanki yerde... Saadet bir şey sormadan önce Yusuf’u gözlemledi. Yusuf, Saadet’in yüzüne eskisi gibi ilgiyle, şefkatle bakmıyordu. Sürekli işyerindeki yoğunluktan bahsediyordu. Saadet kendisiyle ilgili bir şeyler anlattığında ise ilgisiz davranıyordu. Arada telefonu çalıyor ve mevzu hep işle ilgili oluyordu. Saadet’in yanından uzaklaşmıyor ve telefonunda herhangi bir şey de gizlemiyordu.
Saadet, Yusuf’un davranışlarından anladığı kadarıyla hayatında başka biri yoktu. Tüm odak noktası iş olmuş bir adam görüyordu.
Bir taraftan da insanların her soruya gerçeklerle karşılık vermediğini biliyordu. İnsan kendinden yanaydı ve çok az insan gerçeği cesaretle söyleyebilirdi. O nedenle gözlemlerinin en az Yusuf’un sözleri kadar etkisi vardı. Bu arada kendisindeki değişimleri de düşündü.
Evet, Yusuf ilişkinin başındaki Yusuf değildi.
Peki ya kendisi, aynı Saadet miydi?
Başta her buluşmaya evet diyerek koşturmayan, ailesine, arkadaşlarına dengeli bir şekilde vakit ayıran bir Saadet vardı. Yusuf iyi bir insandı ve Saadet onun yanında kendisini güvende hissediyordu. Zamanla birlikte geçirdikleri vakti artırmaya başlamıştı. Yusuf da bundan çok memnundu. Bu arada Yusuf’a başka bir şirketten iyi bir iş teklifi gelmişti ve evlenmeden önce bu değişimin çok iyi olduğunu düşünmüşlerdi. Yusuf çok çalışkandı, maaşı iyi bir gelire dönüşmüştü.
Tabii bu durum Yusuf’un yeni işyerinde aldığı maaşı hak edebilmek için daha çok çalışmasına sebep olmuştu. Saadet artık daha az gelen buluşma tekliflerinin hiçbirini geri çevirmiyordu. Yusuf’un ona karşı ilgisi azalsa da o, Yusuf’la daha çok ilgilenerek açığı kapatmaya çalışıyordu. Tüm bunları düşününce fark etti ki, artık Saadet de eski Saadet değildi. Zihninde taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Yusuf’la ilişkisinin gerçeğini öğrenmek isterken aslında gerçekte bir ilişkide yapılması ve sakınılması gereken davranışların ne olduğunu düşünmeye başladı…
Sahi neydi insanı ilişkide albenili veya itici kılan özellikler?
Gerçeğe uyumlu bir ilişki nasıl olmalıydı?
Ve her soru gibi bu sorular da cevabını bulacaktı… İnsan yeter ki gerçeği merak etsin… Bir türlü kafasındaki sorulara cevabı bulamıyordu. Sonra böyle durumlarda ne zaman danışsa her zaman ona gerçeğe anlatan arkadaşı Esra’yı aramak aklına geldi. Esra olayları dinleyince arkadaşına ‘‘İnsan zanlarına göre hareket ederse hayatta yanlışlar yapar. Zannettiğimiz şeyler gerçek olmayabilir’’ dedi. O zaman ilişkinin gerçekliği ne diye merak etmeye başladı. Ne yapmalıydı? Ya da neyi yanlış yapıyordu?
Albenilerini kaybetmemişti ama fazla göz önünde olduğu için görünmemeye başlamıştı.
Önceden gözünün içine bakan adam şimdi çok normalleştirmişti Saadet’in her şeyini.
Kendisinin de böyle olduğunu biliyordu. Annesini, yanına ziyarete geldiği ilk günler el üstünde tutar, sonra sıradan davranmaya başlardı. Arkadaşları çok aramaya başladıklarında telefonların bazılarını açardı. Günlerdir düşündüğü soruların cevabını teker teker kendisi veriyordu Yusuf telefon görüşmeleri yaparken. “Tabii ya” dedi, “O kadar çok üstüne düştüm ki benden uzaklaşıyor sanıp, gerçekten uzaklaşmaya başladı. Yeni bir işe girdi, tabii ki daha çok çalışacak. Neden bunu daha önce fark etmedim?” diye kendi kendine üzüldü.
Hemen harekete geçmeliydi, “Yusufçuğum benim kalkmam gerekiyor. Akşam arkadaşlarım gelecek yemeğe…”
Yusuf “Ama akşam birlikte yeriz diye düşünmüştüm…” dese de, Saadet “Başka zaman yeriz, kızlara söz verdim bugün.” deyip çabucak kalkıverdi.
Kız arkadaşları akşam teselliye değil, yemeğe geleceklerdi çünkü…
O gün bir karar aldı Saadet, bir hedef belirledi. Artık değişecek, yeni bir Saadet’e dönüşecekti. Bunu kendisi için yapacaktı, Yusuf için değil. Çünkü insan sadece kendisini değiştirebilirdi. Başkasını değiştirme hakkı yoktu.
Zaten insan kendisi değiştiğinde dünya değişir derdi arkadaşı Esra.
“Her problemin çözümü zıttında gizlidir.” yazılı eğitim afişini dakikalarca inceledi.
Esra bir eğitime başlamış, Saadet’e de afişini göndermişti. Sonunda kararını verdi ve afişteki numarayı aradı. Üç gün sonra başlayacak olan Kim Kimdir eğitimine kaydını yaptırdı. Aldığı eğitimden sonra bambaşka birine dönüştü Saadet, Yusuf artık onu daha çok arıyor, merak ediyordu.
Tıpkı ilk günlerdeki gibi… Her şey başladığı yere dönmüştü sanki ama Saadet artık aynı Saadet değildi…