12 Kasım 2024 Salı

KIRKINCI YAŞ GÜNÜ

Nasıl da geçmişti zaman… Doğum gününe bir hafta kalmıştı. Her yıl ailesi ve sevdiği arkadaşları ile doğum gününü kutlardı. Onun için özel günlerin kutlanması oldukça önemliydi. Eşinin, aile üyelerinin, arkadaşlarının doğum günlerine her yıl özenle hazırlanır, kutlama yapardı. Bu yıl kırk yaşını kutlayacaktı. Kırk yaşı yaklaşırken farklı duygular hissetmeye başladı. Çevresinde ki herkes kırk yaşın farklı olduğunu, kırk yaşından sonra pek çok şeyin değiştiğini söylüyordu. Buna pek anlam veremiyordu, çünkü içinde yıllardır büyümeyen bir çocuk vardı, sanki o hiç büyümeyecekti. Kırk yaş ile birlikte değişim yaşar mıyım? derken, etkilerini hissetmeye başlamıştı bile. İnsanın giderek olgunlaşması herhalde diye düşündü. İçinde sebepsiz bir yorgunluk vardı, yılların birikimini hissetmeye başlamış gibiydi. 

Koşturmacalı bir hayatı vardı Işıl’ın. Geniş bir arkadaş çevresi olan çok sosyal bir insandı. Yeni bir ortama girdiğinde hemen arkadaş edinirdi. İnsanlar onun doğallığını, samimiyetini görünce önce şaşırır, sonra onlara farklı gelen bu doğallık, samimiyet karşısında arkadaşlık kurar, Işıl’la birlikteyken güler eğlenirlerdi. Sürekli birileriyle görüşür, kendi başına kalmaktan hoşlanmazdı. Dışardan bakıldığında çok yorucu görünen bu hayat, Işıl’ın normaliydi, kaptırmış gidiyordu. Evli ve iki çocuk annesiydi, iki tatlı kızı vardı. Üstelikte çalışıyordu da, ama çalışmasına rağmen her gün birkaç arkadaş ile görüşmek onun rutiniydi.

İş yerinde de oldukça çalışkandı, gerektiği durumlarda hemen insanları, görevleri organize eder, işlerin çokluğundan hiç dert yanmazdı. Eli ayağı çabuk, pratik bir insandı. Birkaç ay önce terfi aldı, önemli bir birime müdür olmuştu. İş yerindeki arkadaşları ve idarecileri ile de samimi bir iletişimi vardı. Kimseyle pek problem yaşamazdı. Bunca yoğunluğu arasında asla işten kaçmaz, yeni projeleri kendisi ister, hemen güzel bir planlama yapardı. Ailesi de gayet köklü bir aileydi, maddi durumları da oldukça iyiydi. Geniş bir akraba çevreleri vardı. Eşi de iyi bir aileye sahipti, zengin, birbirlerine bağlı bir aileydi. Işıl’ın güzel bir semtte evi, yazlığı, eşi ve kendisinin saygın meslekleri, ikisinin de arabası, tatlı kızları, arkadaşları, sevilen bir insan olması… Her şey tas tamamdı, dışardan bakıldığında.

Ama Işıl giderek yorulduğunu hissetmeye başlamıştı. Kırk yaşına çok az bir zaman kalmışken, bu yorgunluğu daha fazla hissetmeye başlamış olmak üzüyordu onu. Evet, mutsuzdu ama bunu kendine bile itiraf edemiyor, içindeki mutsuzluğu ile ilgili sesleri duymak istemiyordu… İnsanlar arasında gülüp eğlenirken, sosyal çevresinde bu kadar aktifken, ne ilginçtir içindeki çocuk ağlamaya başlamıştı. Aslında onu bu kadar yoran vazgeçemediği ilişkiler, insanlardı. Herkese karşı her zaman çok ince düşünür, fedakârlık yapardı. Fedakârlık yapmaya o kadar alışmıştı ki, ona hiç zor gelmezdi. Çünkü en iyi bildiği, kolaylıkla yaptığı şeydi fedakârlık, hep kendinden vermek. Arkadaşlarına, ailesine, eşine, çocuklarına, personele, müdüre… Hayatındaki herkese özenli davranır, çoğu zaman alttan alırdı. Ama hayatındaki insanlara özendiği kadar, onların kendisine karşı özenli olmadığını görmeye başlamıştı. Görmek istemediği bu gerçek çok canını yakıyordu.

Babasını kaybettikten sonra annesinin üzerine daha da çok düşmeye başlamıştı. Işıl yıllardır annesinin istediği gibi biri olmak için çabalamıştı. Çocukluğundan itibaren annesinin onayını almak, beğenilmek onun için çok önemliydi. Annesi otoriter bir insandı, onun onaylamadığı şeyi yapmazdı Işıl. Eşi bile annesinin onayladığı bir insandı. Annesinin hep yüksek beklentileri olmuştu Işıl’dan. O da bu beklentileri karşılamak, onun beğendiği bir insan olmak için çabalayıp durmuştu. Son zamanlarda Işıl’ın kafasında bir dolu düşünce dönüp duruyor ama düşünmemeye çalışıyordu.

Doğum günü geldi çattı, heyecanlıydı. Kim bilir, kimler ne sürprizler yapacaktı. Ama hiçte düşündüğü gibi olmadı. Eşi arayıp “Akşama annemler gelecek” dedikten sonra Işıl eşinin diğer söylediklerini duymadı, akşamla ilgili kafasında çok farklı düşünceler vardı… Yine beklentisi karşılanmamıştı, hüzünlendi. İçindeki ses “bir yandan sen çocuk musun? büyütme diyor, diğer yandan “Ama ben bunu hak etmedim” diyordu. Işıl eşinin doğum günlerinde her yıl özenle hazırlanır, kutlama yapardı. Eşinin geçen yıl ki doğum gününde tüm sevdikleri arkadaşlarını çağırıp, kendi hazırladığı yemekler ile onları ağırlamış, eşine güzel bir pasta hazırlamıştı. Tabi ki eşinin beğeneceği bir hediyeyi de unutmamıştı. Eşi telefonda konuşmaya devam ederken Işıl “Ama bugün doğum günüm, akşama kutlarız diye düşünmüştüm” diyebildi. Eşi annesinin aradığını, onlara doğru yola çıktıklarını söyleyince bir şey diyemediğini söyledi “sonra uygun bir zamanda kutlarız” dedi. Işıl öylece kalakaldı… Daldığı düşüncelerden uzaklaşınca “işten çıkınca markete uğrayıp hemen eve gitmeliyim, yoldan gelecekler yemek hazırlamam gerek” dedi kendi kendine.

İşten çıkınca marketten ihtiyaçlarını alıp eve koştu. Birkaç çeşit yemek yaptı, özenli güzel bir masa hazırladı.  Onlar gelmeden önce hemen kendisi de hazırlandı, yeni aldığı elbisesini giydi, makyajını tazeledi, saçlarını her zamankinden farklı dalgalı yaptı, çok güzel olmuştu. Öyle ya doğum günüydü bugün, belki hala sürprizler olabilirdi. İçindeki çocuk birden kıpırdandı, heyecanlandı. Zilin sesiyle birlikte kapıya koştu. Kapıdaki eşini gülümseyerek karşıladı. Eşi özenle hazırlanan Işıl’ı fark etmedi bile, içeri girip kendini koltuğa attı “Bugün çok yoruldum” dedi. Işıl yine öylece kalakaldı… Ne onu fark etti, ne de salona girerken gördüğü Işıl’ın hazırladığı o güzel masayı…. Işıl’ da çok yoruluyordu. Ama her zaman evine, işine, ailesine, arkadaşlarına yetiyordu. Çevresindeki arkadaşlarına baktığında, her ikisi de çalıştığı için eşleri yardımcı oluyor ev işlerini birlikte yapıyorlardı. Ama Işıl’ın eşi ev işlerine, çocukların bakımına pek yardımcı olmaz, gidecekleri tatili bile Işıl planlar, her şeye O yetişirdi. Üstelik her şeyi dört dörtlük yaptığı halde artık pek kıymeti de yoktu. Nasıl olsa O hep yapıyordu…

Kırk yaş onun için dönüm noktası olacak gibiydi. Hayal kırıklıkları, görmezden geldikleri iyice artmaya başlamış, bu birikim Işıl’ı rahat bırakmaz olmuştu. Sanki her şey üste geliyor Işıl’ı zorladıkça zorluyordu hayat. Yakın zamanda en yakın arkadaşı ile tartıştı. İlk defa alttan almadı Işıl, oysaki haklı bile olsa arkadaşına karşı hep alttan alırdı. "Yılların arkadaşlığı" der vazgeçemezdi arkadaşından. Tartıştıkları gün küçük kızı hastalanmış, gece hiç uyuyamamıştı, kendini iyi hissetmiyordu. Ve o gün ilk defa alttan almadı Işıl, haklıydı da üstelik. Ama arkadaşı ona anlayış göstermedi, tepkisini gösterip arayı açtı. Her gün konuştuğu, her şeylerini birbirleriyle paylaştıkları çocukluk arkadaşı ile konuşmaz olmuşlardı. Arkadaşının haksız olduğunu anlayacağını, özür dileyeceğini beklerken, öyle olmadı. Çok canı yandı Işıl’ın çok… “Nerede hata yapıyorum” diyerek sürekli kendini sorgular olmuştu. Neden yapılan iyiliğin, fedakârlığın kıymeti bilinmiyordu. İnsanlar bir çırpıda bir kenara koyabiliyordu onca yapılanı… Üstelik en yakınları bunu daha çok yapıyordu.

Işıl’ın eski neşesi kalmadı, yine insanlarla bir arada gülüp eğleniyordu. Ama içindeki boşluğu dolduramıyordu. Kendi kendini sorgularken “Neden sürekli birilerine ihtiyaç duyuyorum, birileri olmadan yapamıyorum? Neden hayır diyemiyor, sürekli onaylanmak, beğenilmek istiyorum?” diye düşünmeye başladı. Oysaki çevresine baktığında insanlar kolaylıkla hayır diyor, tepkilerini göstermekten çekinmiyorlardı. Mesafeli duran insanlara karşı, diğer insanlarda daha temkinliydi. İş yerine birkaç ay önce gelen arkadaşına baktığında Işıl gibi, birilerine ihtiyaç duymuyor, daha çok evinde eşi ve çocuklarıyla zaman geçiriyor, iş yerinde bile kendi başına kalmaktan hoşlanıyordu. Işıl’a çok sıkıcı gelmişti arkadaşı, anlamakta kabul etmekte zorlanmıştı. Halbuki şimdi yaşadıkları karşısında, insanlar ile içi içe yaşarken hep aynı, benzer problemler yaşadığını görüp kafası karışmaya başladı. Hangisi daha doğruydu, arkadaşı gibi daha az insanla takılmak mı? Kendisi gibi sürekli birileriyle olmak mı?

Bir yerlerde hata yaptığının ve değişmesi gerektiğinin farkına vardı. Hayat üst üste yaşattığı olaylar ile bir mesaj veriyor, bir şeyleri göstermek istiyor gibiydi. Kolay olmayacaktı ama değişmesi gerektiğini canı yanarak da olsa anladı sonunda. Birdenbire olmayacaktı ama küçük adımlarla da olsa değişim için çabalayacaktı. Öyle ya tüm uzun yollara bir adım ile başlanırdı. Değişim fikri iyi geldi “Bir an önce toparlanmam gerek” dedi. İçindeki çocuk uzun bir aradan sonra gülümsedi…

İnsanlar kendi yapıp ettiklerinin sonucunu yaşar. İnsan doğru sebepler oluşturamadığında, hayatın içerisindeki işaretleri görüp, değerlendiremediğinde problemlerle karşılaşır. Yaşadığı sonuçlarda, yaşadığı problemlerde “Neden bunu yaşıyorum? Niye beni buldu?” diye düşünmekten alıkoyamaz kendini. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; İnsan doğru sebepler oluşturduğunda, işaretleri görüp değerlendirdiğinde yaşayacağı sonuçlarda değişir. İnsanın yaşadıklarında kendi yapıp ettiklerini görebilmesi, doğru sebepler oluşturarak doğru sonuçlar yaşamak için çabalaması çok kıymetlidir. 

***

Doğru sebepler oluşturabilenlerden, doğru yere doğru bedeller ödeyebilenlerden olabilmek dileğiyle…






19 yorum:

  1. Bu yazı bana çok tanıdık geldi...
    Hayatın içinden bir problemin çözümü adeta
    Teşekkürler 🍃

    YanıtlaSil
  2. Zamanında görmek istemediği gerçekler ile yüzleşince insanın canı acıyor..

    YanıtlaSil
  3. doğru yere bedel ödemek...doğru sebebleri oluşturabilenlerden olabilmek inşallah...

    YanıtlaSil
  4. doğru yere bedel ödemek...doğru sebebleri oluşturabilenlerden olabilmek inşallah...

    YanıtlaSil
  5. Kendimizden fazla vererek insanların sınırlarımızı geçmesine izin veriyoruz ve sonunda da üzülen, gücenen taraf oluyoruz.

    YanıtlaSil
  6. Kaleminize sağlık 🤗 teşekkürler gerçeği tüm gerçekliğiyle aktardığınız için

    YanıtlaSil
  7. İnsan kendi yapıp ettiklerinin sonucunu yaşıyor ama malesef bunu göremeyebiliyor ve yaşadığı problemlerin gerçeğini göremiyor. Gerçeği görebilenlerden olmak dileğiyle...

    YanıtlaSil
  8. Hayatın içinde hep bir koşuşturma ve 40 yaşın sonunda ben ne yapıyorum sorgulaması.. İnsan nereye gittiğini unutuyor bazen.. Aklı başına geldiğinde gerçeklerle yüzleşiyor..
    Doğru bedeller doğru sonuçları doğuruyor..
    Doğru yerde doğru yolda olmak dileğiyle..

    YanıtlaSil
  9. Hayatta her şeyin ölçüsü var. İlişkilerin de bir ölçüsü olduğu gibi...
    Kaleminize sağlık ✏️

    YanıtlaSil
  10. Herkes ilişkilerde problemler yaşar ama çok az insan bunun gerçek sebebini merak eder… Oysaki çözüm gerçek sebebinin yanında gizlenmiştir

    YanıtlaSil
  11. Çok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık👏

    YanıtlaSil
  12. Hoşgeldin 40 🌿

    YanıtlaSil
  13. “Bir an önce toparlanmam gerek” pek çok kişi için böyle başlamadı mı zaten :)

    YanıtlaSil
  14. Sonuçlar değişsin istiyorsa önce sebeplere oynamalı insan.. O kadar önemli ki.. Lakin insanoğlu hep sonuç peşinde... Ama ya oraya getiren bedeller??

    YanıtlaSil
  15. Doğru sebeplerle doğru sonuçlarla yaşayanlardan oluruz inşALLAH

    YanıtlaSil
  16. Hayat bir denklem...sebepler var sonuçlar var. Sebeplerini değiştirmeden sonuçlar değişmiyor...Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil