Bu, onların hiç birine benzemiyordu.
Ne koşarken düştüğü için ağlayan çocuğun göz yaşındaki sızıya,
Ne eşinin hasta olduğunu öğrenen adamın kalbindeki yasa,
Ne de işinden haksızca kovulan bir çalışanın çaresizliğine…
Bunlar da acıydı ama bu başka bir şeydi gözlerin önüne serilen…
Demek acıların da dereceleri varmış.
Siz hiç büyük bir acıyla, memnuniyeti bir yüzde aynı anda birlikte gördünüz mü?
Düşmanına karşı direnirken,
Öldürülen torununu kucağına alıp, ona sarılıp, koklayıp,
Cenneti gördüğü için gözlerinin tam içinden öpen
Ve RABbine şükreden bir adam tanıdınız mı?
Ben tanıdım…
İsmini bilmediğim ama kabulü kalbime çakılan kahraman bir adam tanıdım
gözümün önünde yüzü…
ince ince zihnime çizildi tebessümü
Masumiyetti kucağında taşıdığı…
Belki Dört yaşlarındaydı toruncağızı
Günahsızdı
Ama öldürülmeden önce küçücük gözleriyle dünyada ne büyük günahlar işlenebileceğini gördü
ve hemen sonra Melekler onu alırken cennetin iyiliğini…
O gayb sınırı…
Perdenin önü ve arkası…
Sahnedekiler ile seyirciler
Alkışlananlar ve lanetlenenler
Hepsi sadece bir seçimdi ve gerçek karşılığı perdenin hemen arkasında gizliydi.
İşte o adam çizginin öte tarafında henüz göremediği ama iman ettiği bir gerçekliği koklayıp öpmüştü…
Kucağında tuttuğu torununun cansız bedeniydi,
çizginin arkasında ise mutlu bir diri…
Hani üzeri kalın bir buz tutmuş ama altı su olan göller gibi
Sen ona bakınca tamamının donduğunu zannedersin hani…
Onun gibi…
Peki ya sahnede diğer tarafın temsilcisi?
Hangi insan yoldan bu derece çıkardı da kontrolü kaybederdi?
Ve kimse ona bir şey diyemezdi?
Kimdi bu insan?
Sana da tanıdık gelmedi mi?
Hangi topluluk aşırı gidip narsistleşirdi de
kendinden olmayanın yaşam hakkını kendi elinde zannederdi?
Kimdi bu topluluk?
Kimdi onu yönlendiren?
Bebekleri bile öldürmeyi kendi nefsine haklı gösteren?
Sana da tanıdık gelmedi mi?
Nesilden nesile taşıdıkları sahte bir Vaad ve sahte bir kindi…
Yeryüzünde ne zaman görülmüş zulüm edenlerin hayırlı sonuçlara eriştirildiği?
Seninki zulüm değil hak öyle mi?
Yani sen bir GERÇEK açığa çıksın diye savaşıyorsun öyle mi?
Gerçekse peki, “pişman olup, tövbe etmek” yaşam stilinin olmazsa olmazı olan bu topluluk
neden yanlış yaptığını anlayıp yanlışından dönmüyor?
Çünkü yanlışı onlar değil, sen yapıyorsun!
Neden içlerinden tövbe edip imana dönen yok?
Çünkü onlar zaten iman edenler…
Senin askerlerin öldürüldüğü zaman siz üzülüyorsunuz
Onlar ise seviniyor.
Şimdi kim ALLAH için sahnede o zaman?
Kim gerçekten kutsal olanı nefsi için değil, ALLAH için dert ediniyor?
Çocuklarının bile “şehitçilik” oynadığı bir öyküde imkansızlığına rağmen
hala mücadele eden kim?
Neden sen onları yok ettikçe onlar her yerde çoğalıyor?
Yok olması gereken yok olurken, neden onlar var olmaya devam ediyor?
Kim onları destekliyor?
Sence ALLAH kimin tarafında?
Yoksa sen ALLAH’ı yenebileceğini mi sandın?
Yoksa sen ALLAH’ın kendi yasalarını değiştireceğini mi sandın?
Sen sadece yanılgısına kör olmuş azgın bir nefissin…
Ve azgınlıkta haddi geçmeyi tercih etmiş her nefis gibi, helakını beklemektesin…
Sana da tanıdık gelmedi mi?